Roman bir hastane betimlemesiyle başlar. Hastane koridorları ayrıntılı bir biçimde tasvir edilmiştir. Hasta çocuk dikkatini “karanlık ve soğuk” üzerinde yoğunlaştırmıştır. Karakter, hastaneyi kurtuluş yolu olarak değil de karanlık, soğuk ve korkulması gereken bir yol olarak görmektedir. Bu durum kitapta şöyle geçmektedir: “Karanlık dehliz. Kapalı kapıların mustatil buzlu canlarından gelen soğuk ışıkların buğusu, yüksek ve çıplak ışıkların buğusu, yüksek ve çıplak duvarlara vurarak donuyor” Bu karanlık salt karanlığa indirgenemeyecek kadar derin bir anlam içerir. Karanlık, hasta çocuğun içindeki ruhsal buhranın, umutsuzluk ve çaresizliğin kendisidir. Öyle ki hasta çocuk kimi zaman ışıktan bile rahatsız olabilecek bir ruh hali içerisindedir. Bu da eserde şu şekilde anlatılmaktadır: “Yalnız başıma demir parmaklıklı kapıdan içeriye girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm, camlı kapıların garip bir beyazlıkla gözlerime vuran ve içimde korku ile karışarak yuvarlanan parıltıları arasında o dehlize girerdim, ve yalnız başıma bir köşeye ilişirdim. Kımıldamazdım, susardım, beklerdim, korkudan büzülürdüm, renginin uçtuğunu hissederdim.” Bu sözlerle hasta çocuk ışığı gördüğünde içindeki karanlıktan daha da korkar hale gelir ve ekler: “Bu zavallı uzvumun talihine ait hiçbir şey düşünmek istemiyordum, şuurumun hastalığının üstüne boşaltacağını aydınlıktan kaçmak için ruhumun daha karanlık ve izbe hatlarına kendimi atıyor, daha korkunç ve karışık hayallere dalıyordum.” Hasta Çocuk hiçbir ışıktan teselli bulamamakta aksine ışıkta içindeki kendi karanlığını hatırlamaktadır. Çünkü kendisi artık karanlıkla sevgili olmuştur.