Bir başkasının hayatından hayatı seyretmek mi? Hangimiz yapmamıştır? Soruyorum; cevapları belli olan soruları… Belki hiçbir pencere bu denli zevk veremezdi, tatmin edemezken. Bilinen bir kitabın ortasından başlamak gibiydi bu yolculuk. Nereden geldiğini ve son durağını biliyor fakat bazen manzaraya göre ineceğin yeri seçiyordun. Şoför oldukça yorgun ama yolcu alımını bitiremiyor; o insanlara olan ihtiyacını biliyordu. Garip ki o insanların da kendisine ihtiyacı vardı. Şoförün gözleri bulanık, görünenleri eksikti; yanındaki hayatı bilmeyen saygıya sahip çocuktan. Oysa en hayatlı oydu belki. Aynaya engeldi eylemleri, bilinçsizce. Sahi neden vardı aynalar arabalarda; maziyi hatırlatırcasına. Hizmetleri tek nedenli miydi? Amaçlarını görebiliyor muydular? Doğru ki mazilerin tanımı kötülüklere bulaşmıştı. Şoförün hayat dolmuşu dolmuş; karışım dolu bir bardağı anımsatıyordu, her tür meyve ve sebze suyundan oluşan. Yanımdaki kişiler değişiyordu; bıraktıkları hissiyatlar ile. Hayatı bilmeyen saygıya sahip çocuk olamasam da; yanımdaki, çocukluk yıllarımdan kalma şekerli ve huzur yayan kokuya sahip kadının manzarasına saçlarım ve bedenimden taşan göğüslerim engeldi. Oysa yinelenen o çocuk vakası gibi uyarı da almıyordum. Belli ki manzaralar ineceği yeri değiştirmeyecekti, benim tersime. Şanssızlıktır ya da değildir, bu ten yakıcı sıcakta pencereyi ardımda bırakmışım. Durumları karıştırarak. Bu da şoförün dolmuş hayatında konumlandırdığı kişileri andırıyordu; kalp gibi. Ve o hayatı bilmeyen saygıya sahip çocuk inmişti dolmuş hayattan. Şoför; bulanık gözleri, eksik gördükleri ile maziye bakabilecekti. Kötülüklerin tanımının bulaştığı mazisine. Manzara önemli değil bir sonraki durakta inecektim. Maziler tek kişileri değil çoklu kişileri de beraberinde götürebilirdi sonun başladığı yere…
-SENA N.K.