sabah alacasının esen yellerinde çırpınırdı kirpikleri paye paye

saatler yokuşa sürerdi saçlarında arabasını

avuçlarımıza dökülürdü

saçlarından dökülürdü

oradan upuzun Meriç’e dökülürdü

gömgök kubbenin altında yüzükoyun yatar da

büsbütün gizlerdi hüznümüzü

güz, hüzündü, bugündü

saatler canımıza okurdu



işte o gün edindik o kıskaçlı düşmanı

o gün küstürdük mahalleyi kendimize

su veremedik köşedeki çiçeğe

o gün

saatler ellerimizde boğuldu

taptaze ağladık

Meriç duruldu

işte o saatler o gün

canımıza okudu



bak

bu gece de giymiş gelinliğini yaşlı ay

bu kez saatsiz bir zaman

savur nâranı

kirpiklerini şahlandırıp doludizgin

bir bak

akrebin kokusu yok bu kez havada

noktasız, virgülsüz bir gece daha

384bin kilometre bakıştık bugün onunla

saçlarında seyir eden akların

finlandiya göllerine düşen akislerini konuştuk

bugün

yerçekimine lanet okuduğum gün

elmayı yasakladım kendime

bugün

çiçeğe su verdim

saatler yok ortalıkta