Dalgalar hızla kumsala çıkıp, bir sonraki dalga gelmeden yavaşça geri çekiliyorlardı. Rüzgârın esintisinden dalga ardına dalga kıyıya vurup etrafa tuzlu su sıçratıyordu.


"Gökyüzü ne güzel... Aydınlık. İnsan böyle ayı ve yıldızları izlemeyi özlüyor."


Yıldızlar neredeyse dolunayın yaklaşmasını kutlarcasına gökyüzünü süslüyorlardı.


"Ne yazık... Dolunayı beraber izleriz düşünmüştüm."


Dalgaların ve rüzgârın sesleri, fısıldarcasına konuşan kişinin sesini sarıp boğuyorlardı. Sanki dünya tarafından susturulmaya çalışılıyormuş gibi...


"Kumların üzerin-" Öksürmekten konuşması yarıda kalmıştı.


"Sus." dedi başka bir ses.


Öksürükler kısa bir süre daha etti. Ellerini istemsizce kapayıp tutunabildiği herhangi bir şeyden güç almaya çalışmıştı. Ancak ıslak kumdan başka bir şey bulamamıştı.

Öksürüğü azalınca tekrar ağzını açtı ve konuştu.


"Bana elini verir misin? Lütfen." dedi… Konuşması git gide yavaşlıyordu.


Arkasından titrek bir el uzanıp kendi eliyle sıkıca düğümlendi. Yüzünde bir gülümseme belirmişti o an.


"Teşek-" Ve öksürük tekrar aralarına girmişti.


"Sus... Lütfen."


Öksürüğün kesilmesi daha kısa sürmüştü bu sefer. Kafasını biraz kaldırıp ayı, yıldızları ve kafasını kucağına tutan o kişiyi gördü. Bir birlerine sessizce baktılar. Bu sırada yüzündeki gülümsenin yerini daha ciddi bir surat ifadesi almıştı. Dünyası git gide bulanıklaşıyordu.


"Ağlama lüt-“ Sesi iyice kısılmıştı artık ve zar zor anlaşılıyordu.


"Sus! Konuşma."


"-fen." Konuşması bittiğinde tüm gücünü kaybetmişti.


Beni de ağlatacaksın.


Bulutlar gökyüzünü yavaşça kaplayıp ayı ve yıldızları sakladı. Rüzgâr ve beraberinde dalgalar sakinleşti. Dünya durma noktasına geldi ve kırmızı rengine bulandı. O yaz gecesi tek hareket eden şey al gözyaşlarıydı.