“Dikkat et, imkânsızın peşine düşersen imkânı olan bile haklı olarak senden esirgenebilir.”


Bu on yedinci yüzyıl romanında, La Mancha'da bir arazi sahibi olan ve ve okuduğu kipalardan çok etkilenmiş olan hayalperest Alonso Quijano, kendine şövalye Don Quijote ismini verir ve bir gün atıyla beraber maceralara atılmak için evinden çıkar. Karakterimiz, girdiği serüvenlerde çoğu kez insanlara yardım ettiğini ve haksızlığa karşı savaştığını düşünür. Aklınca insanlara yardım ettiğini düşünürken aslında işleri daha da zorlaştırır. Örneğin girdiği ilk serüvende efendisinin kırbaçlarından kurtardığı (!) çocuk, Don Quijote oradan ayrıldıktan sonra öncekinden çok daha sert bir şekilde cezalandırılır. Yolda gördüğü yel değirmenlerini dev canavarlar olarak görür ve onların üstesinden gelmeye çalışır. Hiç görmediği bir prensese aşıktır ve onun için türlü kahramanlıklar yapar… Don Quijote kitaplarla yaşayan bir karakter. O da tıpkı Cervantes gibi edebiyatla yakın bir ilişkiye sahip. Kafasında kurduğu dünyada, sözcüklerden oluşan bir düzlemde, çoğu kez gerçeklerden kopuk bir şekilde yaşıyor. Don Quijote, kurduğu bu dünyada pek tabii kendi doğrularıyla yaşıyor. Kendi doğrularını kabul etmeyip kafasındaki dünyayı ve o dünyada olup bitenleri yalanlayanları ise “deli olmak” veya “kötü bir büyücünün etkisi altında olmak” ile suçluyor.

İlk sayfasından sok sayfasına kadar (ön söz dahil) okunması gereken bir kitap kesinlikle. İçinde felsefeye, tarihe ve özellikle modernite kavramına dair çok şey var. Eski/yeni, gelenek ve şimdinin çatışması, Rönesans, hümanizm vs… Kitabın yazarının da kaderi küçük bir noktada Türklerle kesişmiş. Osmanlı Devleti’ne karşı yapılan bir sefere katılmış. Sanırım orada da kolunu kaybetmiş. Bu seferden sonra da bu ünlü eserini yazmış. Eser iki ciltten oluşmaktadır.