Yağmurdan kaçarken bir dağın eteğine çarpmış kör kuş gibiydi. Durmadan yalpalıyordu. Saçlarından artakalan yağmur damlaları süzüyordu yavaşça kulak memesinden omzuna doğru. Yaklaşsa damlayan her damlanın tıpırtısını duyabilecekmiş gibi uzaklaşsa onu bir divane zannedip kaçacakmış gibi bakıyordu sanki ona irili ufaklı insanlar.

Yağmur öfkesini taze yenmişti. İnsanlar içinse kaçışma zamanı bitmiş bakışma zamanı başlamıştı. Islanınca öleceğini zanneden insanlar yağmurun temizlediği havanın her solunuşta biteceğine dair inanışsal bir hissiyat taşıyordu. Bundan ötürü olsa gerek kinle bakıyordu nefes alan her canlıya. Ya da sadece ona. Alnına yapışan saçları onu o gözlerden koruyordu. Bu yüzdendir ki düşmek pahasına saçlarını kaldırmıyordu. Bu yağmur onu bir kez daha aciz kılmış gibiydi. Utanıyordu. Kendisini bilmem kaçıncı kez işe yaramaz hissediyordu. Eve nasıl gidecekti şimdi. Bunca insanın bakışları yetmezmiş gibi birde karısınınkileri düşündü. İki bakışı iki ayrı kefeye koydu. Karısının bakışlarının korkusu daha ağır basınca gözlerinin önünden silmek istedi karısının öfkeyle kocaman açılmış yeşil yeşil bakan gözlerini. Oldu olası korkardı zaten renkli gözden. Dikkatlice bakamazdı hiç onun gözlerine. Hep karısının gözlerinin içine bakıp içini dökmek istemişti. Sonra omzuna yaslanıp bitin acizliğini gözyaşlarıyla kusmak, ağlamaktan yorulmak karısının dizinde uyuyakalmak istemişti. Ama hiçbir zaman karısının gözlerine öylesine bakamadı. Her defasında gözlerinin kaçırdı karısından. Ve her defasında güvenini kaybetti karısının. Şimdi nasıl gidecekti eve? Zili çalıp da küçük kızı Azra kollarına atılınca ne yapacaktı? Kaldırmaktan aciz olduğu kollarını nasıl dolayacaktı kızının beline. Onu havaya kaldırıp döndürmeyince ne hissedecekti?

“Baba çikolatam nerede” dediğinde nasıl bakacaktı yüzüne? Bundan sonra çikolata yok diye nasıl diyecekti? Girdiği her işe başarısız olduğu gibi bunda da başarısız olmuştu. Eve gitmese miydi acaba?

 En iyisi oturup biraz kafayı dinlemekti. Saçlarını hafifce aralayıp çevresine baktı, kimsecikler yoktu. Az ileride gördüğü meşenin altında bulunan banklardan birine oturdu. O an hissettiği serinlikle fark etti bankın ıslaklığını. Çok geçmeden ağaç dallarında kalan damlacıkların bir meltemle üzerine serilmesi ona iyiden fark ettirdi geçmiş yağmurun izlerini. Şimdi fark etmesi gereken bir şey daha vardı. Bu defa gerçekten batmıştı.