Issız bir gün, sessizce yanından geçiyor insanlar, aslında herkes birbirinin farkında. Olan bitenin başına gelmesinden korkuyor ya da üzülüyor içten içe, bir delinin yakınması gibi kendi kendini yiyip bitiriyor. Fakat sonra ne de olsa gün devam ediyor, en iyi kahvesini alıp geçiyor pencerenin kenarına ve insan gün batımını izliyor sakin bir şekilde. Uzaklık ne kadar da fark ediyor öyle değil mi? Biliyorsun ama sana dokunan bir şey yok. Farkında olmak ve yaşamak farklı deneyimler. İnsan yaşayınca gerçekten kahroluyor ama bilmek çoğu zaman değiştirmeye yetmiyor, yaşamak da öyle. Garip bir döngü ve tüm içtenliğiyle bir yerde kan akıtırken başka bir yerde yeni bir kahkaha patlatıyor ardından sakince gülümsüyor insanlar birbirine. Hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlar yeni güne. Üstelik umutları dahi var, adeta bir uyuşturucu gibi küçük bir zaman diliminde unutturuyor her şeyi. Sonu olmayan bir boşluk var ve her acının çığlığı. Ne kadar da sağırız öyle değil mi? İnsan gerçekten dilediğini görüyor ama dilediği şekilde yaşayamıyor. Ki nasıl olur da kana bulanmış bir evde mutlu bir yaşam hayal edilebilir? Evet, muhakkak asil bir mücadele. Bu mümkün! Kazanan ise elbette acı çünkü acı mutluluk gibi değil, derin bir iz bırakıyor.