Karanlık çökmüş, ay ihtişamını sergileme hakkını kaçırmadan gökte yerini almıştı. Yukarı bakma zahmetini göstermeyenler için de ışıklarını nazlı nazlı denize salmıştı. Dünyanın öfkesini içine alan deniz dile gelmiş tüm öfkeyi, özlemi, kırgınlıkları hırçınlığıyla kıyıya vuruyordu. Günün belki de on iki saati insanları üzerinde taşıyan kayalar tüm konuşulanlara şahit olmanın ağırlığıyla dalgaların bu kiri pası temizlemesini sakin ama bitkin bir halde bekliyorlardı. Gece gündüzün açığa çıkardığı tüm o yaşanılmaz kılınan kusurları gizlemiş nefes alan tüm varlığa uyuşukluk getirip yeni bir güne hazırlansınlar diye uykuya yollamıştı.
Evren bu kadar çaba harcarken etki edemediği ruhlar bir hayalet formunda o kıyılarından kendini bırakmanın hayalini kuruyordu. Evrene büyük bir ihanet planlamış gibi görünseler de onun tek yapamadığı işte bu oluyordu. Ne kolları vardı kucaklayıp avutacak ne elleri vardı tutup o kıyıdan bir çırpıda çekip yanlışları durduracak. Herkes kendi döngüsünde hüküm sürmeye devam ederken de birileri tahtından gönüllü feragat etmenin peşinde koşuyordu.