Hayatımız yeniden doğup batan anların bütünü. Yinelenen bir döngüye tanık oluyoruz her defasında ama pek de farkında değiliz belirli bir döngü içerisinde yer aldığımızın. Oysa yaşadığımız irili ufaklı her şeyde bir parça daha ete kemiğe bürünüyor ya da -daha ağır bir tabirle- yüzümüze çarpıyor bu gerçek. Örneğin, çocukken bir konuda bir yenilgiyle/başarısızlıkla karşılaşıyoruz ama burada kalmıyor çünkü yaşamımız boyunca karşımıza çıkan her kademe -kendince şartlar içerisinde- başarı ya da yenilgi olasılığı barındırıyor. Zaman ilerledikçe bir şekilde bu olasılık bizi sayısız kez yenilgiye uğrama/başarısız olma sürecini deneyimlemeye itiyor. Gariptir ki bunu defalarca deneyimlesek ve başarısızlıkla yüzleşsek de bir sonraki başarısızlığımızda sanki dünyalar başımıza yıkılmış gibi davranabiliyoruz. Ya da ne bileyim, tam aksi de mümkün bazen. Bir şeyi başardığımızda o durumu aşırı büyütmekten bahsediyorum. Her ikisi de gayet doğal ve olası durumlar oysa, her ikisi de doğal/ölçülü tepkileri gerektiriyor dolayısıyla.


Zannediyorum ki "önemli", "öncelikli" ve "sıradan" kavramları ve bunlarla şekillendirdiğimiz sıralamalarımız bir hayli karışmış durumda. Bir kavram karmaşasıyla karşı karşıyayız ve bence bunun sebebi kafalarımızın karışık olması. Fazlasıyla derin ama bir o kadar da mühim bir mevzu ya. Bir diğer örneğe gelince, insani ilişkilerimizde de hem olumlu hem olumsuz anlamda ölçüsüz davranıyor olmamız olabilir. Hayatımızın her evresinde belirli insanlarla kesişiyor yolumuz bir şekilde. Buna rağmen sanki önceki tecrübelerimizden hiçbir şey çıkarmamış gibi davranabiliyoruz. Sanki içinde bulunduğumuz döngüden herhangi bir şey öğrenmemiş gibi adım atabiliyoruz. Hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz ve aynı döngüye dahiliz, bundan dolayı şunu iyi biliyoruz ki bu minvalde pek çok örnek verilebilir. Örneklerden bir nebze anlam çıkarmadığımız takdirde boşuna güzel kafalarımızı yormaya da gerek yok esasen ama güzel bir teşebbüs olur olur da bunu yapmaya tenezzül edersek.


Kendi dünyamızda yaşıyorken kafamızı bir anlığına kaldırıp daha büyük bir dünya olduğunun bilincine varmış oluruz hem belki de böylelikle. Farkında mıyız emin değilim ama dünya hayatı belirli aşamaların bulunduğu bir oyun aslında. Hepimiz benzer -hatta çoğu zaman aynı- aşamalardan geçerek devam ediyoruz yolumuza, doğal olarak bir sonraki aşamaya geçtiğimizdeyse de bir öncekini geçtiğimizin bir göstergesi olmalı halimizde. Tutumumuz, tavrımız, yaklaşımımız bir noktaya dek olgunluk kazanmalı. Oyun olması ciddiye almayacağımız anlamına gelmiyor elbette. Neden mi? Çünkü bizler bu döngünün bir parçası olmaya devam ettikçe bu tür aşamalarla karşılaşacağız ve tüm bunların bir anlamı olmalı, aksi halde sahiden büyük bir zaman kaybı. Dolayısıyla bir an evvel bilincine varmamız gereken bir gerçek bu.


Tekrarlanan her şeyin muhakkak bir anlamı olması gerekirken ya kayıtsız kalarak, görmezden gelerek anlam arayışından kendimizi soyutlamamız veya çoğu şeye yanlış anlam yüklememiz. İlki bir şeylerden bir şekilde sıyrılma eğilimi/eylemi belki ve sanırım gayet bilinçli bir tercih. İkincisi ise yanlış bir yaklaşım benimsemekten ileri geliyor ve adım adım iki aşırı/uç noktaya sürüklüyor bizi sanki. Sözde fazlasıyla akıl ve mantık taraftarı olan bizler herhangi bir alanda/konuda araştırma/gözlem yaparken yinelenen şeylere bir anlam yükleme ve bunun bir sonucu olarak kuramlar geliştirme ya da kurallar belirleme taraftarıyızdır. Şaşırtıcı olan şu ki kendi hayatımızda yinelenen şeylere karşı ise son derece yabancı bir yaklaşım sergiliyoruz. Sanki bunlarla bir nevi kendimizi oyalarken bireysel anlam arayışımızı es geçebileceğimizi düşünüyoruz. Harika bir kaçış yöntemi doğrusu. İşin yanlış anlaşılma boyutuna gelince ise yine aynı durum söz konusu gibi. "İnsan" olgusunu indirgenmiş algımızla ele alırken yol açtığımız yanlış anlaşılmalar pek mühim değil ya her nasılsa, dolayısıyla biz dünyayı tanıyalım istiyoruz.


Peki ama dünya zaten bizlerden ibaretken henüz kendimizi -yani dünyadaki bu döngünün esas parçasını- tam olarak tanımamış ve anlamlandıramamışken ötekilere dair nasıl gerçekçi bir yaklaşım benimseyebiliriz? Dünya bu kadar, tabiri caizse içerisinde yalnızca belirli iki tarih arasında misafir olarak ağırlandığımız dünya bu. Asla fazlası değil. Tam da bundandır ki öncelikle bu dünyadaki konumumuzu belirleyerek başlamalıyız işe çünkü zaten dünyanın ne olduğu belli. Bizler bireysel arayışlarımızda bir sürüncemedeyiz ve dolayısıyla dünyanın durumunu saptayamamış olmamız da bundan. Haliyle, önce kendimizi bu döngünün kaçınılmaz bir parçası olarak kabullendikten sonra dünyadaki konumumuzu tespit edebilir ve de bir şeyleri anlamlandırabiliriz vesselam! Dünyanın mutlaka bir anlamı olduğunu ama ona gereğinden fazla anlam yüklemenin hatalı bir yaklaşım olduğunu unutmamak ümidiyle...