İnsanın hayatında dönüm noktaları olabiliyor ya da dönüm noktası sandığı anlar.
Hayatımız boyunca bir şeyler arıyoruz ancak aradığımız şeyin kendimiz olduğunun farkına yeni vardım. Anladım ki insan kendini bulamayınca bulduklarının da bir kıymeti kalmıyor.
Benim ilk dönüm noktam okumaya başladığım andır. Sanki koca bir evren serildi önüme - zaten okumak budur çoğumuza göre - içe kapanık, hayalleri renkli bir çocuğun en muhteşem keşfi diyebiliriz buna... Sonra yazma ile tanıştım yazdığım her harfte dedemin daktiloda yazı yazarken çıkan ses geldi kulağıma...
Bugünlerde genel olarak bunları düşünüyorum. Konuşmak yerine susmanın değerini, okumak ve yazmanın değerini... Anlıyorum yavaş yavaş derdine derman bulamayan insanların susuşunda derman aramasını. Aslında zihnimde bir çok soru var hangi birine yanıt bulmalıyım, bu arayış nasıl olmalı? Kimine yaşayıp hayat seyrinde, kimine sayfalar dolu kelimeler arasında yanıt mı aramalıyım. Bulmaya ömrüm yetecek mi? Bilmiyorum. Ne kadar tanısam bu dünyayı o kadar bilemiyor ve bir o kadar yabancılaşıyorum. Anladım ki insan yaşadıkça cahili oluyor bu dünyanın. Açılan her kapı yeni soruların kaynağı oluyor zihnimizde.