ben küçükken başladı her şey. duygularını uçta yaşayan bir çocuktum ben her zaman. ne yaparsam yapayım kontrol edemezdim ve hep bir noktada patlardı. sanatçı kişiliğimi oluşturan en büyük parçam duygularımı bu kadar güzel hissetmem olabilir aslında. tabii o zamanlar böyle bakmıyordum olaylara. neden? çünkü herkes fazla "dramatik" olduğumu ve olayları "dramatize" ettiğimi söylüyordu. peki dramatize etmek ne demekti? onlara göre bir olaya verilmesi gereken tepkiden (buna kim karar veriyor?) abartılı bir şekilde tepki verirsem, bu dramatize etmekti. fakat bana göre bir roman, şiir veya herhangi bir yazı türünü oyunlaştırmak, sahne oyunu biçimine sokmak demekti. iki anlama da gelmesine rağmen ben böyle algılamayı tercih ediyordum daha doğrusu. duygularımı göstermem ve bundan hoşnut kalmam insanları neden rahatsız ediyor anlayamıyordum ama bu benim zaman geçtikçe duygularımı gösterme isteğimin azalmasına sebep oldu. bu sefer de neden bu kadar duygusuz ve bencilsin diye kızdılar. anlamıyordum. neyi yanlış yaptım da bana yine kızdılar? halbuki aslında başından beri istedikleri bu değil miydi? sonra tiyatroyla tanıştım. sahnedeyken duygularımı olduğu gibi ifade ettiğimde kimsenin beni yargılamadığını veya dikkat çekmeye çalıştığımı söylemediğini fark ettim. bu beni ne kadar mutlu etmişti... tamamen başka bir karakterin arkasına gizlenip ağlayıp zırlayabiliyordum ve bana bundan daha fazla keyif veren bir şey yoktu şu dünyada. artık tiyatro ve vera ayrılmaz ikili oldular. ve sonunda kazanan ben oldum. dramatize etmek, herhangi bir yazı tarzını sahne oyunu biçimine sokmak demekti.