Girizgah


Oldum olası başlık ve metin uyumunu sağlayabilen bir yazar olmadım. Bu da benim BubiSanat platformundaki ilk denemem olacak. Aslında bakarsanız bir denemeden çok kendime ait bir tür olarak tanımladığım bu yazı tarzı ilginizi çekerse daha çok karşılaşacaksınız. Kendime kadar psikoloji ve sosyoloji yapıyorum. Bu girizgah kısmı, okuyucuyla benim aramda kalıcı bir duvar olmasını istemediğim için Brecht tarzını deneme tarzıyla birleştirdiğim bir bölümdür. Tanım için yeteri kadar çene çaldık, şimdi başlayabiliriz.


İçim Dışım Korku Oldu


Paranoyalarımızın aslında gerçeğe farklı bakmak olduğunu iddia ediyor ve bu tezin arkasında duracak kanıt olarak yaşayan gerçek tüm paranoyakların yanında cesareti yetenin ya da kafası götürecek olanın bir ay konaklamasını şart koşuyorum. Hiçbir bilimsel ya da etik değeri sayılmayacağı halde beni bu konuda yalanlamak isteyenlerin bunu denemeden yalanlayabilmesini reddediyor ve bu teoriyi kendim için kanun sizin için bir serzeniş kisvesinde ortaya koyuyorum.


Sizlere uzun bir zamanı bir odanın içerisinde, televizyondaki haber kanallarından tutunda kitaplıktaki eser isimlerine kadar ölümcül mesajlar çıkarmış bir paranoyak olarak bildiriyorum. Şunu da eklemek istiyorum, bu satırları paranoyaları yendiğim aynı odadan yazıyorum . Kimse beni öldürmedi, insanlar bu yüzden paranoya diyor. Beni ölümle tehdit eden seçenekleri ben o kadar bağırdım ki artık katillerim ifşa olmaktan korktu ya da delirdiğimin kanıtlanması üzerine beni öldürmelerine gerek kalmadı daha da beter oldu dediler. Kimin söylediği doğruydu, bilinmez. Benim iddiam mı? Beni öldürme potansiyeli olanların iddiası mı? Doktorun ilaçlarımın beni düzelttiği konusundaki pozitif tıbba karşı inanılmaz pozitif yaklaşımı mı? Yoksa anne duası mı? Buralar karışık konular, sonucunda hiçbir şey değişmese bile ben çok değiştim diye kendimi kandırıyorum. Bu benim yaşantımdan yazılan bir günlükten ziyade deneme türünde size sunulduğuna göre bu konudaki deneyimlerim ya da öykülerim değil, geneli ilgilendiren fikirlerimin yazılması gerekiyor.


Yine anlayacağınız biçimde, ellerimin kanını kalemime aktarmam gerekir. Diğer soysuz yazarlar gibi şahsi fikirlerimi hayatımdan değil de kitaplardan, romanlardan, makalelerden, filmlerden ve başkasının şahsi sapkın fikirlerinin geçtiği diyaloglardan edinip buraya gelmeliydim. Pozitif bilmin ve kitap okumanın insanı geliştirerek iyileştirdiği doğru. Bu o kadar da genelgeçer bir şey değil.


Biliyorum ki sokaklarda geçmiş bir ömrün edebiyat dünyasındaki romanların içinde ancak ve ancak empati doğuran yüzeysel bir derinliği olabilir. Sokakta bira içmek için, kendine benzemeyen herkesi acımasızca dolandırabilecek kalitesizlikte bir insan düşünün. Bir romanda bu insan anlatılsın. Benim iddiam ne o romanın yazarı ne de karaktere hak veren okuru bu adamla gerçekte karşılaşsa bu kadar romantik bakmayacaktır. Çünkü dostlarım, paranoya diye bir şey vardır ve bu o kadar fazla gerçekten meydana gelmiştir ki sizi düşündüğünüzün aksine, sizi ikna edebilmeleri için öncelikle sizin parça parça düşündüğünüz en değersiz gerçeğe bile değer vererek bağ kurmaları gerekir. 3 yıllık psikiyatri kliniği hayatımda şehrin en iyi profesörü bile bunu yapamamış ve pozitif bilim benim için negatif bir değer kazanmıştır. Karşılığında alternatif bilimi övdüğümü zannedenler yanılacaktır.


Paranoyanın aslına başka bir dilde bakarsanız beyninizin içinden size söylemesi onu sahte kılmaz. Gerçeğin birebir örtüşmesi gerekmez. Paranoya size bir fikir verir. Bir histir daha çok. Yaşadıklarınızın, duyduklarınızın, okuduklarınızın etkisinde kalarak bu his sizinle konuşur. Eğer çok iyi bir dile sahipseniz ünlü Amerikalı Matematik Profesörü John Nash olmanız imkansız değildir. Onunla şizofreniden intihar eden amcamın birkaç farkı vardı. Amcamın çevresindeki herkes en fazla lise 2'ye kadar eğitim almışken Nash zaten profesörlerin arasında delirmişti. Ayrıca amcamın Konya'da erişebileceği kütüphanelerde ülkenin o dönem iktidarının bilimi okutulurken Nash'e profesörler kitaplarını yayımlamadan önce okutuyordu.


Üstelik paranoyanın gerçekte bir his olduğu ve bunun kabul görüp görmeyişinde bu hissin dilinin önem taşıdığını söylemem gerekli. Yazının başında demiştik ya, bir paranoyayı yok edebilmeniz için karşınızdaki insana sadece beynindeki elektronik aktivitenin hızını zayıflatacak ilaçlar vermeniz sorunu çözmez, onun değer verip hikayeye dahil ettiği her detaya duyarlı olmanız ve buna göre reddetmeniz gerekir. İşte bu da şizofrenle şizofren olmanız ve onun dil kabiliyetini anlamanızı gerektirir. Çünkü karşınızdaki insan cinlerden, uzaylılardan bahsetse ya da uçan spagetti canavarının tuvaletteki dışkısının peşinde olduğunu da söylese bu insan bu ihtimalleri halihazırda ortaya atılmış, yazılmış, çizilmiş ögelerden çıkarmaktadır. İşin özünde korkan bir insan vardır. Yalnız kalmaktan ya da yalnız kalamamaktan korkan bir insan... Ölmekten korkması birçok şizofrenin yine bu korku hissinin ifade diliyle ilgilidir. Çünkü ölmek ona yaşadığı günden beri insanlığın en büyük çözümsüz korkusu olarak hissettirilmiştir. Özünde dünyadan korkmuş bu ilkel sapiensin, bunu ölümle ilişkilendirmesi normaldir.


Bir şizofrenin serzenişini okudunuz, hoşça kalın.