Sinem ve Serkan ayrılacakları günün matemli havası eşliğinde, oldukça modern tarzda döşenmiş bir kafenin üstü açık bölümünde kendilerine pek de sevimli gelmeyen sevimli güneşin altında oturuyorlardı. Sinem önündeki bira şişesinin etiketini yırtıyor, Serkan da birazdan gelecek olanlara kendini hazırlamaya çalışır gibi nefes alıp veriyordu. Ve beklenen konuşma için girişi Sinem yaptı.

“Serkan, ben ayrılmak istiyorum.”

Serkan gelecek olanı, 2 yıl 7 ay 12 günlük ilişkilerinin berbat geçen son 7 ayından sonra bu anı bildiği halde, içine düşen ateşe engel olamadı. Ama kendisinin yapmak istediği şeyin karşı taraftan gelmiş olması az da olsa içini rahatlattı. Sonuçta buradaki suçlu kendisini olmayacaktı. Serkan kafasını salladı.

“Biliyorum.” Öksürdü. “Şey, aslında ikimiz de biliyorduk. Son zamanlarımız pek de mutlu bir çiftiz gibi görünmüyordu. Son zamanlardaki ev dağınıklığı, senin iş arkadaşın olan o çocukla…”

“Serkan,” diyerek lafını kesti Sinem. “Bunların artık bir önemi yok, biliyorsun. Konuşsak bile varabileceğimiz hiçbir yer yok. Aylardır yoktu.”

Serkan söylemek istediklerini yutup kafasını salladı.

“Ama,” dedi Sinem. "Ben bu iki buçuk yıl boyunca seninle çok mutluydum. Çok güzel, birbirinden değerli deneyimler kazandım. Her ne kadar birbirimize olan inancımız, sevgimiz bitmiş de olsa ben seninle arkadaş kalmak istiyorum."

“Hayatta olmaz!” diye geçirdi içinden Serkan.

“Tabii. Ben de isterim. Sen benim için çok değerli bir insansın. Bu değişmeyecek.”

Sinem rahatlamış gibi derin bir nefes aldı. İki elini havaya doğru kaldırıp parmaklarını salladı.

“Bu sabah uyandım ve aklıma ikimiz için de çok güzel bir fikir geldi. İkimizin mutlu sonu.”

Ne bu şimdi? İntihar mı edeceğiz?

“Dinliyorum.”

“Bir gün evleneceğimiz şanslı kişileri bulursak birbirimizi düğünümüze davet edelim. Sen benim davetlim ol, ben de senin davetlin.”

Ne saçma bir fikir lan bu?

“Değil mi? Hem de eski günleri yad ederiz falan. Ben çok sevdim bu fikri.”

“Çok güzel bir fikir.”

“O zaman…” diyerek ayağa kalktı Sinem. Serkan da onu tekrar etti. Sinem sıkıca sarıldı.

“Seni tanımak güzeldi. Kendine iyi bak.”

“S… Sen de…” diyebildi Serkan. Şu an içinde bulunduğu durum kendisine oldukça garip geliyordu.

“Eski sevgilimi düğünüme davet etmek mi?” diye düşündü. “Hayatta yapmam.”


İki Yıl Sonra


Dong!

Dong!

Dong!


Serkan gözlerini açtı. Bacaklarının arasına aldığı yastığı yere atarak koşarken battaniyesinin üstüne bastı. Kaymamak için kapıya tutundu. Sabah sabah yaşadığı bu şeye söverek kapıya doğru gitti.

Dong!

Dong!

Dong!


“Geliyorum! Geliyorum!”

Kimdi bu sabah sabah? Böyle kapı mı çalınır? Gri tüylü, tatlış terlikleriyle hızlı hızlı yürüyerek kapıya doğru gitti. Gözlerini ovuşturarak esnedi. Kapıyı açtı ve hala uyumak istercesine kapıya yaslanıp karşısındaki kapıyı çalan kişiye baktı.

“Evet, buyurun?”

“Serkan?”

Bir an irkilir gibi oldu. Gözlerini iyice ovup uykulu halden kurtulmaya çalışarak karşısındakine dikkatlice baktı.

“Sinem?”

Birden dik durdu. Şaşkındı.

“S… Sen burada?”

Sinem utanıyor gibiydi. Gözlerini kaçırarak gülümsüyordu. Serkan Sinem’in elinde tuttuğu sarı simli zarfı fark etti.

Sinem sonunda Serkan’a baktı.

“Şey… Selam, nasılsın?”

Nasılsın mı? Kaç yıl olmuştu ayrılalı? İki? Üç? Şimdi burada ne işi vardı ki?

“Ne işin var burada?”

Sinem şaşırdı. Utanmıştı. Serkan öküzleştiğini fark etti. Toparlamaya çalıştı.

“Şey, yani biz ayrılalı uzun zaman oldu. Anlarsın ya, şimdi seni birden karşımda görünce…”

Sinem onayladı.

“Evet, haklısın. İki yıl sonra birden beni görmek garip olmalı. Gerçi ben de garip hissediyorum. Ama… Verdiğim bir sözü tutmaya geldim.”

Ne sözü? Söz mü? Hangi söz?

“Hangi söz?”

“Birbirimize verdiğimiz sözü?”

Serkan hala hatırlayamamıştı.

“Hani ayrıldığımız gün? Arkadaşça ayrılalım? Birbirimizi düğünümüze davet edelim?”

Serkan’ın gözlerinde bir hatırlama belirtisi arar gibi bakıyordu. Serkan birden hatırladı.

“Haaa, şu söz…”

Bu konuda ciddi miymiş yahu?

“Ha, sen ciddiydin?”

Sinem anlamamış gibi bakıyordu. Bir toparlama hamlesi daha.

“Şey, yani evet. Birbirimize bir söz vermiştik. Güzel… Güzel, anlaşamayan iki kişinin hala dost kala… Dost kalabilmeleri ve birbirleri için mutlu olabilmelerinin bir kanıtı.”

Sinem sevinmişti.

“Evet!”

Derin bir iç çekti.

“Bir an unuttun sandım. Garip karşılayacaksın diye çok korktum.”

Garip karşıladım.

“Yok, hatırlıyorum canım. Unutur muyum?”

Sinem davetiyeyi uzattı.

“Düğün adresi orada yazıyor. Bu cumartesi. Küçük bir mekanda sade bir düğün olacak. Abartıya kaçmayalım dedik.”

Serkan anlamsız ifadelerle davetiyeye baktı.

Sinem utanır gibi konuştu.

“Sevgilin olup olmadığını bilemedim. Ne olur ne olmaz diye senin için iki kişilik yer ayırttım.”

Sevgili de neydi? Bir sevgilisi olmayalı uzun zaman olmuştu.

“Tekim.”

Sinem acır gibi bir ifadeyle bakıyordu şimdi. Kısa bir sessizlik oldu. Daha fazla kalmasına gerek olmadığını anlayan Sinem elini hoşça kal der gibi havaya kaldırdı.

“Neyse o zaman. Düğünde görüşürüz.”

“Gö… Görüşürüz.”

Sinem koridoru aşıp merdivenler inerken Serkan kapıyı kapattı. Zarfı açarak mutfağa doğru yürüdü.

"FAZIL VE SİNEM

BU MUTLU GÜNÜMÜZDE SİZİ DE ARAMIZDA GÖRMEKTEN MUTLULUK DUYARIZ…”


Fazıl ve Sinem mi? Ne kadar uyumsuz bir çift ismi bu? Sizi de aramızda görmekten mutluluk duyarız. Umarım damat bey eski sevgilini karşısında görünce vurmaya falan kalkışmaz. Gerçi, dur. Görmeyecek ki? Cidden bu düğüne gidecek miyim? Tabii ki hayır. Eski sevgilinin düğününe gitmek mi? Saçmalık.

Sinem’in geldiği sabahki düğüne gitmeme karalılığı o hafta boyunca etkisini yitiriyordu. Günler bir karınca gibi cumartesiye ilerlerlerken kendisi muhasebeci ofisindeki kahverengi masasında oturmuş, düğüne gidip gitmemeyi düşünüyordu. Verdiği ilk karar gitmemek olmuştu ama verdiği kararlara güvenmemeye alışmıştı. Çünkü ne zaman bir konuda oldukça kararlı olsa yavaş yavaş bu kararlılığından vazgeçiyordu. Ve buna “kişiliğim bu, ne yapayım” diye basit ama etkisi oldukça güçlü bir çözüm getirmişti.

Ama şimdi bunu düşünecek değildi. Düğüne odaklanmalıydı. Eski sevgilisinin düğününe gidecek miydi? Gidecekse neden gidecekti? Çünkü aradan iki yıl geçmesine rağmen Sinem ona verdiği sözü tutmuştu ve kendisi şu an bu sözü çoktan unutmuş olmanın vicdan azabını çekiyordu. Ve çünkü böyle garip ve nadiren rastlanan bir olay başına geliyordu. Eski sevgilinin düğününe gitmek... Bu garip olay oldukça hoşuna gidiyordu. Arkadaşlara anlatılıp gülünecek eğlenceli bir hikaye... Düşünürken gülümsedi. Ve birden ciddileşti. Gitmeme sebepleri neydi? Çünkü ilişkileri bitmişti ve Sinem de artık yolda gördüğü diğer kızlar gibiydi. Ve ayrıca eski günleri yad edip üzülmekten korkuyordu. Ayrıca bir de damadın kendisinin varlığından haberdar olması meselesi vardı bir de. Adam tüm gece boyunca suratı asık gezebilirdi. İnsanların en mutlu gecelerini mahvetmek istemiyordu.

Hafta ilerlerken bu düşünceler başında dönüp durdu. Ve sonunda eski sevgilisinin düğününe gitme fikrinin oldukça kötü olduğu sonucuna vardı.


Düğün Günü


Serkan Çamlıca; üstüne düğün için özel olarak aldığı lacivert takımını giymiş düğünün gerçekleşeceği mekana giriyordu. Girişteki güvenliğe davetiyesini gösterdi.

“Sinem Hanım ve Fazıl Bey’in düğünü için geldim. Sinem Hanım benim es… Şey, yakın bir arkadaşımdır.”

Güvenlik gülümseyerek kolunu içeriye doğru uzattı. İçeri girerken heyecanlandı.

Mekan büyük bir bardı. Yarı yemek yenebilen türdendi. Duvarlarda ve yerde kahverengi ve siyah ahşap renkleri hakimdi. Üçerli sallanan oval avizeli sarı ışıkla aydınlatılmıştı. Kendisine oldukça basık göründü. Kapının tam karşısında bara yöneldi. Bar garip bir şekilde tam ortadaydı. Barın arkasında ortaya dikilmiş bir duvar vardı ve barın iki yanı da açıktı. Bir bar için oldukça ilginç bir tasarımdı. Bir bar taburesine oturdu. Kendisine bir duble viski söyleyip yavaş yavaş yudumlamaya başladı. Mekan bayağı kalabalıktı ve kıyafetlerine bakılırsa hepsi düğün için buradaydı. İçkisini beklerken etraftaki insanlara baktı.

“Sinem’in bu kadar çok arkadaşı var mıymış yahu?” diye geçirdi içinden. Birlikte oldukları zamanlarda hepi topu dört beş tane arkadaşı vardı. Gerçi buradakilerin çoğu damat tarafından da olabilirdi. Sonra kafasını salladı. Önündeki dubleyi kafasına dikti. Ne diye bunları düşünüyordu ki? Şimdi bunun bir önemi yoktu. Buraya neden geldiğinin bile bilmiyordu. Ama bir tür vicdan azabı olduğunu düşünüyordu. Ayrılırken ne kadar önemli olduğunu bile bilmediği bir söz vermişti. Unutmuş da olsa bir sözdü bu. Sinem’i az çok tanıyordu. Bunu bile kafasına takabilecek bir insandı. Çünkü eğer hayatının önemli bir gününe çağırmak için birinin evine gidecek kadar o kişiye önem verdiyse o kişiyi görmemek Sinem için çok büyük bir hayal kırıklığı olurdu. Bardağı sert bir şekilde masaya koydu. Birkaç kişi kendisine dikkatlice baktıktan sonra kafalarını çevirdiler.

“Kimi kandırıyorum ki?” diye düşündü. “Bu sadece bir bahane.”

 Ama düşünmeyi bırakmaya niyeti yoktu. Neden buraya geldiğini biliyordu ve bunu bulacaktı. Bunun korktuğu bir cevabı vardı ve onunla tam burada, eski sevgilisinin düğününde yüzleşecekti. Tam bir duble daha söyleyecekken gelin ve damat alkışlar ve renkli ışıklar eşliğine bara girdiler. Gerçekten gelinliğin içinde çok güzel görünen Sinem elinde bir çiçek tutuyor, diğer elini de havaya kaldırarak gülüyordu. Oldukça mutlu görünüyordu.

“Hala gülerken otuz iki dişi birden görünüyor.” diye düşündü Serkan.

Sonra Sinem’e dikkatlice baktı. Toplanmış kumral saçları bembeyaz boynunu ortaya çıkartmıştı.

“Boynu hala çok güzel.”

Serkan birden duraksadı. Gelinliğin içinde çok güzel görünüyordu. Bir zamanlar evleniriz dediği günde Sinem evleniyordu ve kendisi şu an hala bekar olarak Sinem’in düğününü izliyordu.

“Ne yapıyorum ulan ben burada?” dedi kendi kendine. Toparlanmaya çalıştı. Ayılmak için kafasını iki yana salladı. Ayağa kalktı. Tam yürümek için dönmüştü ki karşısında Sinem vardı.

“Serkan?” diyerek sarıldı.

Serkan şaşkın, sarılmamak için kendini zor tutar şekilde bakıyordu.

Sinem sarılmayı bırakırken az önce geçirdiği sarsıntının izleri suratında belirmişti.

“Gelmene çok sevindim.” dedi Sinem. “Çok mutlu oldum.”

Serkan gülümsedi. Yüzüne samimi ve sıcak bir ifade yerleştirmeye çalıştı.

“Ben de çok mutlu oldum. Mutluluklar dilerim.”

Sinem gözleri dolu, sıcak bir şekilde gülümsedi. Tam Sinem bir şey söyleyecekti ki pembe elbiseler giyinmiş nedimeler Sinem’i alıp götürdüler. Serkan şoka uğramış gibiydi. Oturdu. Bir duble daha söyledi. O sırada gözü damada takıldı. Düğüne gelenlerde konuşuyordu. Yahu önce dans etmeleri gerekmiyor muydu bunların? Ne bu eş dosta selam verme telaşı? Zaten muhtemel olarak yarısından fazlası kem gözleriyle nazar değdirmek için gelmişlerdir. Eğlenin, mutluluğunuzu yaşayın canım. Damadın pala bıyıkları ve düzleştirilmesi bir hayli sürmüş olan kıvırcık saçları vardı.

“Fena adama benzemiyor.” diye düşündü. “Ama benden yakışıklı değil?”

“Merhaba.”

Birden gelen sese döndü. Yanında genç bir kadın oturmuştu, gülümseyerek kendisine bakıyordu. Serkan içtiği bardağı bıraktı.

“Merhaba.” dedi. Konuşmaya pek niyeti yok gibiydi.

“Gelin tarafındansınız sanırım.” diyerek Serkan’ı konuşmaya zorlayacak gibiydi kadın. Serkan ona baktığından eliyle gözlerine gelen siyah saçlarını kulağının arkasına attı. Siyah gözlerinin içi gülüyordu.

“Evet.” dedi Serkan. “Gelinin bir arkadaşıyım.”

“Ben de damat, Fazıl’ın üniversiteden arkadaşıyım. O zamanlardan bağları koparmadık. Onu bu mutlu gününde burada olduğum için mutluyum.”

Serkan yapmacık bir şekilde gülümsedi.

“Ben de.”

“Ne iş yapıyorsunuz?” diyerek konuşmayı devam ettirmeye çalıştı kadın.

“Muhasebeciyim.”

Durdu ama sonra kadının bu ısrarına artık konuşarak cevap vermesi gerektiğini fark etti.

“Siz?”

“Yazarım.”

Serkan şaşırdı. “Yazar.” Geçmişten bir şeyler hatırlatıyor gibiydi.

“Gerçekten mi?”

“Evet. Neden şaşırdınız?”

“Çok kitap okurum ama hiçbir yazarla tanışmadım.”

“Artık tanıştınız.”

Güldüler.

“Demek kitap okumayı seviyorsunuz?” dedi kadın. “Ne tür kitaplardan hoşlanırsınız?”

“Siz hangi türde yazıyorsunuz?”

“Fantastik.”

Serkan onaylar gibi kafasını salladı.

“Bak işte o türden hoşlanırım. Sanki, sanki beni sıkıcı, sıradan hayatımdan uzaklaştırıyor gibi. Mesleğimle zıtlaşırken bana destek olan bir tür.”

“Mesleğinizi sevmiyor musunuz?”

Yok, hayır. Sayılar, dosyalar falan, hoşlanıyorum. Memnunum. Ancak birçok kişi mesleğimi sıkıcı buluyor. Ben de arada sıkılıyorum. Bir muhasebeci olarak kitap okumak, hele de fantastik ve bilim-kurgu okumak, beni daha farklı yapıyor. Kitap okumayı sevmemin nedenlerinden biri...”

Kadın heyecanla onaylandı.

“Çok doğru. Zaten kitaplar biraz da bunun için değil midir? Bizi başka diyarlara götürmek için…”

“Anlaşılan siz de yazarken arada sıkılıyorsunuz.” dedi Serkan. “Çok istekle söylediniz bu cümleyi.”

Kadın derin bir iç çekti.

“Her ne kadar zihnimdeki fikirler hoşuma gitse de yazarken bunaltıcı olabiliyorlar.” Anlatımını güçlendirmek için eliyle hareketler yapıyordu. “Hayalimdeki o fikirleri, dünyaları yazıya geçirmek, bunu istediğim şekilde yapmak o kadar zor ki… Hem yazmanın sıkıcılığından kurtulmanın hem de yazmaktan uzaklaşmamanın en iyi yolu okumak.”

“Siz yazarlar kitap okurken de zorlanıyorsunuzdur ya.” dedi Serkan. Kadının anlamadığını fark edince açıklama gereği duydu. “Okuduğunuz bir kitaptaki eksikler gözünüze çarpıyordur. Dil bilgisi hataları, anlatım eksiklikleri falan.”

Kadın düşünür gibi havaya baktı.

“Bilmem, yani arada oldukça garip anlatış tarzları ve yazım şekillerine denk geliyorum ki kitabı yakasım geliyor.”

Serkan doğruldu.

“Ama emeğe saygı canım.” dedi esprili bir şekilde. Kadın birden duraksadı. Serkan’ın gözlerinin içine baktı.

“Evet.” dedi "Emek…"

Serkan anlamamıştı. Kadın masaya yaslanıp çenesini eline koydu.

“Yazarların emeğine saygı duyan okurları çok seviyorum. Eleştirmenler o kadar sert eleştiriyorlar ki bazen…”

“Onlar da işini yapıyor canım.” dedi Serkan. “Ama düşünsene, o kadar çok hatalı ve absürt şeyler okuyorlar ki arada, senin kitaplara sinir olman gibi sinir oluyorlar.”

“Evet.” diyerek onayladı kadın. “İşin bu tarafı da var. Herkes işini yapmaya çalışıyor.”

“Ama her şekilde de yazmak üretmenin en iyi ve eğlenceli yollarından biri.” dedi Serkan. “İnsanlara verilebilecek en önemli hizmet bu. Hayal gücünün ürünlerinin okurlar tarafından beğenilmesi çok önemli olmalı.”

Kadın Serkan’dan adeta büyülenmişti. Serkan da bunun farkındaydı. Konuşurken başka diyarlara gidiyor gibiydi. Sanki bir düğünde değillermiş gibi etraftan soyutlanmış, sadece ikisi varmış gibi konuşuyorlardı. Ağızlarından çıkan her kelimeyle birbirlerine bağlanıyorlardı. Birbirleriyle konuşurken o kadar zevk alıyorlardı ki… Serkan bu düğüne neden geldiğinin cevabını bulmuş gibiydi. Tahmin edemeyeceği bir şey oluyordu şu an… Uzun zamandır ilk kez biriyle konuşurken gözlerinin içi gülüyordu…