“Hamur işleri, sakin.”

-

Rimelime karışmış benliğim gibi siyah gözyaşlarım annemin odama yeni aldığı bembeyaz halının üzerine kayıyor, sevmediğim yanaklarımdan. Kapımı açasım yok, dışarı da çıkasım yok.

Yere sırtımı dayamanın verdiği rahatlık yere değen cüssemin büyüklüğünü hissedince kayboluyor, yattığım yer birden içinde kocaman çiviler olan tamamen benim vücudumun şeklinde bir tabuta dönüyor. Tam tepemdeki güneş kadar aydınlık tam tezatım olan lamba gözlerimi acıtıyor.

Ona fazla bakmamam gerektiğini biliyorum ama kör taklidi yapmayı yeğliyorum tıpkı ağaçlar gibi. Yediklerimi yemek yerine vücudumun kendi kendini yiyip bitirmesini izleme isteği yakıp kavuruyor tüm benliğimi. Açlıktan vuran baş ağrısı hoşuma gidiyor, pişman etmiyor en önemlisi en sevdiğim yemeği yemek gibi. Kendimi resmedemiyorum dolabımdaki pahalı kıyafetlerle. Arkadaşlarım aklıma geliyor en duru halleriyle, ne çok yakışırdı onlara diye düşünüyorum. Arada beni ziyaret edip geri giden köprücük kemiklerime bakıyorum. Evet oradalar dokununca hissedebiliyorum. Aklıma geliyor yaptıklarım. Kendimi sevmeme konusundaki irademi neden kendimi sevebilmek için kullanamıyorum diye düşünüyorum. O kadar sevemiyorum ki olağanımı, ağlarken daha güzelim diye kandırıyorum kendimi. Lambaya bakmaya devam ediyorum görüşüm kirleniyor, odaklanamıyorum ama güneş gibi içimi ısıtıyor. Ellerimle lambayı kapamaya çalışırken ellerimin çirkin görüntüsü geliyor birden önüme. Sahi, neyim güzel benim. Çok eski yırtık bir kitap gibiyim sahafta, içimde yazılanlar okunabiliyor daha da ucuzum yeni basılmış halimden ama içimdekileri isteyen temiz parıl parıl halime yöneliyor her ne olursa olsun. Kasa da parası yetmeyen oluyor ama onların da bir çoğu daha sonra gelmek üzere ayrılıyor bana bakmaya tenezzül bile etmiyor. Beni alan oluyor tabii, kitaplıklarına koyacak kadar bile sevmiyorlar. Zaten yırtık olduğumdan göstermedikleri özen ile beraber iyice parçalanıyorum okunmayacak hale geliyorum, sonra ise siyah bir poşete giriyorum. O girdiğim siyah poşet kefen oluyor bana lakin o kefenin verdiği saklanmışlık hissi gelinliğe dönüştürüyor gözümde siyah poşeti. O gelinlik üzerimde evleniyorum benliğime olan nefretimle.