Cebindeki son umut kırıntılarını kendinden sonra gelecek umutsuz bir nesil için çekmecesine koydu. Kedisini öpüp izmarit ve kül dolu masasına oturdu. Perdelere sinmiş sigara kokusundan derin bir nefes aldı. Üstü başı dert kokuyordu. Halbuki kaç kere yüksek ayarda yıkayıp en güzel meltemlerde kurutmuştu o dertleri. Askıda duran paltosuna göz gezdirdi. Ne savaşlar vermişti ve daha nicelerini verecekti onunla. Savaşlardan sağ çıkmasını sağlayan tek şeyin o palto olduğuna inandırmak istiyordu kendini. Ilık bir rüyaya daldı. Savaşın, kinin, nefretin, yalanın isminin dahi koyulmadığı bir dünyanın rüyasına. Kimsenin sevgisinden, işinden, düşüncelerinden ötürü sorgulanmadığı bir dünyanın hayalini kuruyordu. Kapının tıklanması hayalini yarıda bıraktı. Kapıyı hafifçe araladı, dertler sıra olmuş kapısının önünde bekliyordu. Boynu bükük içeri buyur etti hepsini. Ziyaretin kısası makbuldür derler ama onlar kalkmamakta ısrarcı davranıyorlardı. Kem küm ede ede kapıya koymayı becerdi hepsini. Kapıya sırtını dayayıp yere çöktü. Hafif ağlamaklı, artık iyi olmayacak olan bir dünyanın hayaliyle uyuyakaldı.