Ne için yaşıyoruz?

Ne için varlığımızı devam ettiriyoruz?

Ben söyleyeyim; hepimizin kendini paralarcasına yaşadığı bu dünyanın gelip geçici topraklar olduğunu unutarak yaşıyoruz. Kıtalar ayrılıyor, yenileri keşfediliyor, savaşlar oluyor, insanlar doğuyor ve ölüyor.

Geçenlerde bir haber sitesinde rastladığım bilgiye göre elli iki bin yılda yüz sekiz milyar insan yaşamış. Tabii ki bu bir tahminden ibaret. Bu yüz sekiz milyar insanın hepsi unutulup gitmiş.

Yani o herkesi düşündüğümüz, umursadığımız bizden geriye toprak altında çürüyen bedenimiz kalacak.

O hâlde niçin kendimizden çok

başkalarını düşünüyoruz?

Niçin başkalarının sözlerine bu denli önem veriyor, hayatımıza karışmalarına müsaade ediyoruz?

Bu konumda kendimi ele alacak olursam ben genel olarak kimsenin ne düşündüğünü umursamam. Canım ne isterse, vicdanımın el verdiği takdirde, yaşamayı tercih ederim. Fakat ben bile bazen deli gibi düşünüyorum her şeyi. Neden diye soracak olursanız vicdanımı yaşatmak için. İnsanlığımı kaybetmemek için. Kendim kalabilmek için.


Nazım Hikmet’in ‘’Bir Hazin Hürriyet’’ adlı bir şiiri vardır. “Vatan Haini” şiirinden

sonra en sevdiğim şiiridir. Orada diyor ki Nazım,

‘’Bir alet, bir sayı, bir vesile

gibi değil insan gibi yaşamalıyız.’’

Ben de bütünüyle aynı düşünüyorum.

Nazım da vakti zamanında insan gibi yaşamaya çalıştığı için yaftalandı zaten. Tarihte önemli kişiliklere baktığımda ne kadar insanca yaşamaya çalışan insan varsa vicdan yoksunları tarafından hor görülmüşler. Nazım Hikmet vatan haini, Aziz Nesin dinsiz, Can Yücel küfürbaz, Necip Fazıl yobaz dindar. Yani bu dünyaya bir şey katmaya çalışan ne kadar sanatçı varsa hep bir şeylerle yaftalanmış. 11.yüzyılda yaşamış ve günümüzde bile hâlâ adından söz ettiren, sırf eserleri bir kitapta toplanabilsin diye 1900’lerin başında türlü uğraşlar gerçekleştirilen, dünyanın imrendiği adam, Ömer Hayyam için çok basit ve cehalet dolu bir dille ‘’ateist, şarapçı, din düşmanı’’ denmiş ve hâlâ denmekte.

Kimse Ömer Hayyam’ı anlamadı mesela. Daha doğrusu anlamak istemediler.

O din düşmanı değil, din tüccarlarının düşmanıydı. Fakat ne yazık ki toplum ne

Nazım’ı anladı ne de Hayyam’ı.

Ve daha aklıma gelmeyen nice sanatçılar…

Anlaşılmak uğruna verdikleri onca çabaya rağmen anlaşılmamış bu insanlar varken ben kimsenin beni anlamasını ummuyorum. Bu gösterdiğim tavır ergenlik çağındaki bir gencin tepkisine benzeyebilir fakat kesinlikle onunla ilgisi yok. Bazı şeyleri birçok insan hiçbir zaman anlamayacak.

Yaşarken anlaşılmak büyük lütuftur bir sanatçı için. Hiçbir zaman kapısını aralayamayacağı bir cennet kapısı misali.

Yüzyıllardır bu hep böyle olmuş ve böyle olmaya devam edecek.

Ne yazık ki insan için ayrılmış onlarca bilim dalı varken hâlâ toplum biliminin

ve psikolojinin tam anlamıyla geliştiğini düşünmüyorum.

Bunca yıllık çalışmaların sonucunun bunlar olmadığına inanmak istiyorum. Eğer buna inanmazsam insanın bencil, kibirli ve haddini bilmeyen bir canlı türü olduğunu görmek zorunda kalacağım çünkü.

Umarım bir gün her şey bambaşka olur.

Büyük umutla beklediğim güzel yarınlara…