Kabuktan nasıl ses gelirdi? Hemen başka bir deniz kabuğunu kulağına yaklaştırdı. Yine ses geliyordu. Sonra başka bir tane daha aldı, sanki çok uzaklardan bir ses geliyordu. Acaba bu kabuklar sadece bana mı sesleniyor diye düşündü. Hemen Leyla’ya baktı. Leyla pantolonunu katlamış kıyıya vuran dalga sönmek üzereyken dalgaların köpüğünün üzerinden atlıyordu. Dalga bitince deniz tekrar içine çekiliyordu. Sanki bir şeyler söyleyip tekrar gidiyordu. Annesi de böyleydi. Babasına bağırıp mutfağa gidiyordu. Birazdan tekrar geliyordu. Babasına tekrar laf söyleyip tekrar mutfağa gidiyordu. Deniz de aynı annesi gibiydi. Leyla’nın gözleri gülüyordu, Leyla’ya yaklaştı. Deniz kabuğunu kulağına yaklaştırdı ve bak bunlardan ses geliyor dedi. Leyla da inanamadı. Başka bi deniz kabuğunu kulağına dayadı. Yine ses geliyordu. Leyla şaşırmış bir şekilde bu ses ne Ahmet diye sordu. Ahmet denizle gökyüzünün birleşiyormuş gibi göründüğü ufuk çizgisini parmağıyla göstererek dünyanın sonundan geliyor bu sesler dedi. Leyla orası dünyanın sonu mu diye sordu. Tabii ne zannettin dedi Ahmet. İkisi de ilk defa deniz görmüştü. Ahmet kendince ufuk çizgisinin dünyanın sonu olduğuna karar vermişti. Leyla dünyanın sonuna biraz daha baktı ve ulan Ahmet madem dünyanın sonu bu deniz oradan aşağıya niye akmıyor dedi. Annesi balkonu yıkarken su taşınca aşağı akıyordu. Ahmet Leyla’nın sorusunu çok düşünmeden ne bileyim ben dedi. Sonra Leyla’ya baktı ve büyüyünce dünyanın sonuna gidelim mi seninle dedi. Yüzemeyiz, yüzsek de yoruluruz diye cevap verdi Leyla. Aslında dünyanın sonundan aşağıya akıp gitmekten korkuyordu. Annesi daha önce balkonu yıkarken balkondan taşan suyla birlikte çamaşır mandalı aşağı düşmüştü. Çamaşır mandalı gibi dünyanın sonuna düşmekten korkmuştu Leyla. Gemiyle gideriz dedi Ahmet, hem dünyanın sonundan düşmeden geri döneriz dedi. Leyla gülerek olur o zaman dedi. Ahmet iki tane deniz kabuğu aldı yerden, birisini Leyla’ya verdi. Dünyanın sonuna gidene kadar sakla bunu dedi. Tamam ama sen de kaybetme sakın dedi Leyla. Sözleştiler, büyüyünce dünyanın sonuna gideceklerdi. Biraz sonra öğretmen seslendi, okul gezisi bitmişti ve döneceklerdi. Ahmet ile Leyla çok iyi arkadaştılar. Birlikte büyüdüler. Üniversiteyi bile birlikte okudular. Sırdaştılar. İkisi de deniz kabuğuna zincir geçirmiş ve kolye yapmışlardı. Hiç ama hiç çıkarmamışlardı. İkisi de her görüşmede acaba kolyeyi çıkarmış mı diye birbirini kontrol ederdi. Yıllar geçmişti, Leyla’nın düğünü vardı. Ahmet süslenip gitmişti, kolyesi yine boynundaydı. En yakın arkadaşı, çocukluğu evlenecekti. Leyla çok güzel olmuştu. Takı merasimi geldiğinde Ahmet takısını takmak için Leyla’ya yaklaştı. Gözleri büyüdü Ahmet’in, Leyla kolyeyi takmamıştı. Leyla kolyeyi takmadığı için Ahmet’in gözlerinin büyüdüğünü hemen anlamıştı ama belli etmedi. Ahmet tam o an Leyla’nın evlendiğini ve gideceğini anlamıştı. Öyle de olmuştu, Leyla evlenip gitmişti. Ahmet kendini tamamen işine vermişti. Yoksa zaman nasıl geçecekti ki Leylasız? Artık iş çıkışı Leyla ile gezmek yoktu. Yazın kasabanın ortasına kurulan yazlık sinemalara da tek başına gider olmuştu. Filmlerden eskisi gibi tat almıyordu. Zaman geçtikçe aslında filmden değil Leyla ile geçirilen zamandan keyif aldığını fark etti. Her şey Leyla ile güzelmiş.. Her geçen gün aslında Leyla’ya ne kadar çok alıştığının farkına varmıştı. Leyla gittikten sonra bunu fark etmesi neyi değiştirirdi ki? Hep böyle değil miydi? Elimizdekileri kaybettikten sonra değerini anlamıyor muyduk? Zaman bir kez daha öğretici olmuştu. Aradan 3 sene geçmişti. Leyla’nın baba evine döndüğünü duymuştu. Leyla eşinden boşanmıştı. Leyla’nın Ahmet’e anlatacağı o kadar çok anısı vardı ki. Aynı şekilde Ahmet’in de Leyla’ya anlatacakları vardı. Leyla’ya Leylasızlık nasıl bir şey özellikle onu anlatacaktı. Ahmet her cuma namazından sonra şalgam içmeye giderdi. Leyla bunu bildiği için şalgamcıda Ahmet’i bekliyordu. Ahmet namazı kılarken Leyla’nın bu durumu hesap edip kendisini şalgamcıda bekleyeceğini biliyordu. Cuma namazı bitmişti ve Ahmet şalgamcıya çok yaklaşmıştı. Leyla Ahmet’i görür görmez fırladı ve Ahmet’e sımsıkı sarıldı. Ahmet Leyla’ya kıyamazdı, sarılırken bile dikkat ederdi ama bu sefer öyle bir sarıldı ki Leyla’nın canı Ahmet’in kollarında kalacak gibiydi. İkisinin de gözlerinden yaşlar süzüldü. Ahmet Leyla’ya uzun uzun baktı uzun. Leyla deniz kabuğu olan kolyesini takmıştı. Leyla da Ahmet’e baktı, utanarak hiç çıkarmadın değil mi diye sordu. Hayır diyebildi Ahmet. Ben de asla çıkarmayacağım dedi Leyla. Ahmet ne yapalım diye sorunca Leyla Ahmet’in kolyesinden öperek lütfen beni dünyanın sonuna götür dedi. İkisi de gülümsedi. Ahmet Leyla’nın gözyaşını sildi titreyen elleriyle ve dünyanın sonundan aşağı akıp gidersek ne olacak diye sordu. Leyla akalım, birlikte dünyanın sonuna akalım dedi. Birlikte dünyanın sonuna doğru gittiler. Tabii deniz kabuklarıyla..