Siz hiç öylesine dururken birçok şey kanıtlayabilen bir yaprak ile göz göze geldiniz mi?

Ben geçen gece bir takip sırasında, gözetlemenin etiğini sorgularken rastladım bu yaprağa.

Üstten bakan bir hali vardı. Ve o vakur duruşunda net bir utanç saklıydı. Elleri henüz görebildiğim boyuta yansıyamamışken tokatladı beni ,

evet evet ben geçen gece göremediğim bir elden dayak yedim, utanca doydum.



Mitolojiden anımsadığım Sisyphos (Sisifos) koştu yardımıma. Sisifos tanrılar tarafından koca bir kayayı dik bir tepenin en yüksek noktasına yerleştirmekle görevlendirilmiş bir mit olmasıyla beraber, çabası ve tükenmezliği kanıtlayışıyla hatırlatır kendini. Tepeye her yaklaştığında koca kaya elinden kayar ve tekrar tekrar başlamak zorunda kalır. Çoğumuzun Sisifos ile zaman zaman özdeşleştiğini ve karakterinin yapı taşlarını bu duygusal anlar bütününde şekillendirdiğini görmezden gelemeyiz elbette.


Fakat bu olaya Aldous Huxley gibi ‘Belki de bu dünya başka bir dünyanın cehennemidir.’ penceresinden bakmak yerine daha pozitif ve gayretimizi destekleyeceğini umduğum Arthur Schopenhauer penceresinden bakalım. Schopenhauer ‘Bataklığa düşen bir taş halkalar oluşturmaz’ derken, ne ortamı suçlayan bir bakışla ne de kişinin çabasını yeren bir yerden söylemiyor gibi, aksine tüm varlığıyla ve yokluğuyla, kabul ediyor çabayı ve değer veriyor çabaya.



Amaçsız çaba elbette çöptür. Sayın anlayıcı türlü örnekler ve yakınmalar sonucunda kendini değersiz hissetmene şiddetle karşı çıktığımı ve bazen kendini hiçbir şeymiş gibi hissetmeni ve bu hissini çeşitli yollar deneyerek beslemeni desteklediğimi belirtmek isterim.



Sayın anlayıcı hepimiz varız ve bu karşı koyulamaz.