Umutsuzluğa boğulduğum her saniye bedelini faiziyle ödetiyor. Neler olmuş, neler bitmiş, yetişemiyorum. Yaşımdan birkaç beden büyük gelen hayat sığmıyor artık tenime. Dışarıda saçtığım gülümsemeler kırıyor göğüs kafesimi. Taşıyamaz hâle gelmişim yürek yükümü... Kendimden bahsediyorum, evet! Hislerimden, parıltısı sönmüş gözlerimden; yine ve yine yenildiğim her şeyden, usulca süzüldüğüm kederden...


Neye atsam elimi, nereye dönsem yüzümü felaketler içinde buluyorum kendimi. Şefkat dolu kola atılıp da anlatmak istediğim tonla şey birikti. Her şeye yetiştiririm sandığım saatler delicesine akıyor, günler kayıyor ayağımın altından, yere kapaklanıyorum. Aydınlığa çıkan yollar kapanınca dönemiyorum, yorgunum.

Öyle ki, her şartta aklıma düşüyor geçmiş: duysam bir ince sızı içimde ya da hissetsem büyük bir sevinç dünya yüzüyle... Yaralasam dizlerimi, hepsi belli. Öyle alışmışım ki yalnız başıma koşmaya, kime gitsem eğreti geliyor. Duruyorum yerimde ben de. Bir yol bulsam, bir hile karıştırabilsem işe... Belki de her şey dışarıdan göründüğü gibi değildir.