Eski evim yandı.

Sabırdan bir adamın el izleri silindikçe

Kora döndü, küçük kızımın kalbi.

Tütün kokulu gömleğinin sol cebindeki korku kavradı elimi, kolumu,

Oturduğu köşeyle kayboldu gözümdeki resmi.

Dokunduğu sayfalar sararırken

Resimlerdeki tebessümünü,

Ateşten makaslar kırptı.

Dokuma kumaşların bahtına sindi,

Kör kara dumandan bir parfüm. 

Evvel zaman duvarlarına süzüldü acı.


O kara perdeli evde saklandı 

Beyaz, gür saçlı bir gölge 

Gezinip durdu ağaç sepetteki vefanın etrafında

Kalbinin odacıklarını mesken tuttu kendine

Bu dar duvarlara kaç çetele çizilir?

İşte tam o kadar işledi,

Mürekkebi bitmiş ümidi.

Kaç oda sığar, göğe saçılmış bir kalbe?

Öylesine tiz, 

Öylesine ciğer paresi,

Odalarında kirmen gibi dönen sesler


İnanın çok uzağa değil 

Sığınmak isterdim 

O kabul olmuş duadan odacıklara

Yetişmek isterdim merdivenlerine.

Kireç tozlarına karışmadan daha,

Hakkım doluverdi avuçlarımda

Montumun iç cebindeki delikten düştüm içine 

Astarı naylon hayatımın

Elma dersem yaklaş deyip çağırıyorum kendimi

İnanın düşlerimde yaşam varmış, 

Hem de su gibi, ekmek gibi 

Bense tedirginim

İyimser değil düşlerimi bulan mucitler

Köstekli bir tarafımda atıyormuş kalbim 

Bıraksalar yere çakılacak bir saat gibi