Gök şimdi deliniyor derin bir ağıtla. Sanki yanarak ağlayan ormanları susturmak ister gibi. Merdivende dizlerini karnına çekmiş oturan o kızın gözyaşlarını saklar gibi. Herkes herkesi pamuklara sarıyormuş da sanki dikenli tellere bata çıka ben kendimi deliyormuşum. Susmak diyordum ya, bıçak biler gibi, ustura gibi; dudağım kanıyor. Gözler de artık ağız gibi iltihap kapıyor. Satıra sığmayan bir cümle gibi dünyaya sığmamışım ve benim kökümü yanlış ayırmışlar. Bi’ el uzanırsa bir daha tutar mıyım diye soruyor, gülüp geçiyorum. İnsan muhtaç olduğu şey uğruna mecnun gibi çöllere düşer abi diyorum, üstün başın toz toprak diyor. Bazı şeylerin izahını üstü kapalı yapıyor yaraları gibi, ben de anlayıp ağzımı açmıyorum. En derinden gelen sesler hep burukmuş. Kör bir kuyuymuş gerdan ve sen kafanı koyunca düşüyormuşsun. Hani, hatırlarsın, o sana hep saat gece on birde geliyordu. Sen ayyaş kafasına kahve demliyordun. Kokusu burnuna doluyordu ama genelde kahvenin olmuyordu. Özlemek dimi abi diyorum, böyle delikanlı (?) bir oğlanın kolları gibi; kalpte çizgi çizgi. Öyle kızım diyor, öyle canım. Ben çizdirdim, sen çizdirme diyor. Abi diyorum, küçük bir çocuğum ama çok büyüdüm. Suratıma bakıp gülüyor, bense omzuna kafamı yaslıyorum. İnsan omuzdan da düşebiliyormuş. O akşam anlıyorum.