Bana dünyadayken en çok neyi sevdiğimi sorarlarsa, onlara seni söyleyeceğim.


Türkçesi Melekler Şehri olan Brad Silberling’in yönettiği, Nicolas Cage ve Meg Ryan’ın başrol oynadığı 1998 yapımı fantastik film. İçeriği aşk olsa da ölüm ve yaşam arasındaki o çizgide incelikle işlenmiş bir yapıt diyebiliriz. Eski bir film olmasının yanında konunun işleniş tarzı günümüzdeki sinemaya pek uymadığı için yeni neslin sıradan kriterlerine de pek uymadığını söyleyebiliriz.

Peki neden hakkında yazılıp çizilmeye değer bir film?

Durum şu ki, film bittiğinde ve siyah jenerik ekranda kaydığında tek düşünebildiğim armudun tadının nasıl olduğuydu. Hemingway’in betimlemesine değer miydi yoksa sadece tatlı ve sulu muydu?

''Armudun tadını biliyorum

Armudun tadının sana nasıl geldiğini bilmiyorum.''


İnsan hayatını da aynı teraziye koyduğumuzda sorular değişmiyor.Hayat bir başyapıt yaratmaya, üzerine düşünmeye ve feda edilmeye değer mi yoksa sadece acı ve kısa mı?

Filme giriş yaptığımızda ilk sahnesinde inançsız bir annenin ölmekte olan kızı için dua etmeye çalışması görülür. İlk sahneden son sahneye kadar inancın aslında umuttan ve çaresizlikten kaynaklandığı gösterilmektedir. Tüm o tanrısal değişlerin yanı sıra filmde inancın aslında hayata ve aşka olması gerektiği vurgulanır. Hissetmek ise inancın ötesinde bir durumdu ve bir meleği bile cezbediyordu. Filmi incelerken akla gelen asıl soru film hangi mitolojik öykünmeye dayanıyor? Meleklere mi, aşka mı? Günümüzde ikisini de fantastik sayabiliriz.

Nicolas Cage oyunculuğunda harikalar yaratarak filmde yüz ifadesi, duruşu ve sözleriyle ekrana bağlıyor. Meg Ryan ile uyumu hiç şüphesiz mükemmeldi. Aşk filmi kategorisine girse de işlenen tek şeyin aşk olmadığı aşikar.

Tatmin edici bulamadığım tek nokta filmin sonu diyebiliriz. Acının da hissedilebilir olduğu ve hayatın aslında bundan ibaret olduğu anlatılır.Yanlış olduğunu düşünmüyorum ama salt ve hızlı bir gerçekliğe geçilmesi arka planda gerçekleşen fantastikliğe mesafe koymaktadır.


Sonsuzluk feda edilir, daha acı bir sonsuzluğu kucaklamak için. Konu bu olmasa da sonunda gördüğümüz sahneler düşmüş bir melekle empati yapmamızı, başrole bürünmemizi sağlar.

Filmi daha önce izleyip cezbedici bulmayanların bakış açılarını değiştirip tekrardan izlemelerini tavsiye edebilirim.