Hayal kırıklığı ile kapağını kapattığım bir kitabı, kafamın içerisinde kendimce yeni bir son yazarak kenara kaldırışımın hemen ardından yazıyorum bu satırları. Zaman zaman bazı şeyler bizim istediğimiz gibi yol almaz ve bu kötü gidişatın elbette ki burun kıvırıcı bir sonu olacaktır. Fakat ben, aklımın bir yerinde yitip giden kitapların sonlarında kendi gerçekliğimle yol alıyorum ve bu kendim için yapabileceğim en güzel şeylerden biri olsa gerek. Misal, Leonard’ın yazdığı mektuplar Clarissa’ya ulaşmış olsaydı ve bir kadının hayatı tek bir sayfa içerisinde ‘’onun için, yaşadığı ölü yıllardı’’ kelimeleri ile son bulmasaydı gibi ihtimaller üzerinden kendi öykülerimi yazıyorum hayali sayfalara. Hikayelerin elinden tutmak gibi bir nevi, bir nevi kırılmak yazara ve ‘’Neden bu kadar düş kırıklığı?’’ serzenişi…
Kimi zaman insanların, hayatımızda beklenmedik bir son, bir düş kırıklığı olarak yer alması mümkündür, bu beni pek de şaşırtan bir durum değil doğrusu. Fakat hâlâ alışamadım, okuduğum kitapların sonunda hayal kırıklığı yaşamaya. Sonuçta insan nankördür, ya kitaplar? Onlar, bize başka bir gerçekliğe dışarıdan bakarken aynı zamanda içerisinde bulunduğumuz, bir denizin karşısında durup izlerken bize sanki sonsuzmuş gibi gelen bu dünyanın aslında ne denli küçük olduğunu hatırlatan dostluklardır. Okurken böyle hissederim, bazen yüzyıllar öncesi ne yakın ve bazen birkaç saat öncesi ne kadar da ulaşılmaz artık, gibi.
Peki ya sonuna geldiğimde gülümseten bir rastlantı ile karşılaştığım sayfalar? Onlar için de pek güzel sözler söylemek istemediğim kesin. Sanırım ben sonları sevmiyorum. ‘’Ne güzel kitaptı, ee, bitti, şimdi ne olacak?’’ diye düşünüyorum bir süre. Keşke hafızamdan silip tekrar tekrar okusam aynı keyifle, diye iç çekerim bazen bu kitaplara, ne mümkün!
Kitaplar ve insanlar arasındaki uyumu düşününce kendime söylemeden edemiyorum, sonunu değiştirmek istemediğin bir öyküden de öte, bir sonu yokmuş gibi hissettiğin her kim varsa tutun ona. Bazı masallar sonsuzluğa akmalı, bazı cümleler hiç nokta konmadan, kalemin soluğu kesilinceye dek devam etmeli. Günlerin “keşke hiç bitmeseydi” tadında sevilmeli bazı yüzler. Sonsuzluk gibi gelmeli... Her şeyden önce kendine, sonra sana sonsuz gelene.
Fazla mı konuştum yine?