Rose Miligan tarafından yazılan Dust If You Must adlı şiiri, Nuray Önoğlu ve Cihat Duman’ın çevirisiyle okuduğumda ne zamandır söylemek istediğim kelimelerin bir şiirde toplandığını fark ettim.
Dust If You Must; kimi zaman yetiştiği ortamda edindiği alışkanlıklardan dolayı, kimi zaman da yapabileceklerinin farkına varamadığı için gündelik işlere takılıp kalan ama aslında hayatı değiştirecek yetenekte olan kadınlara anı yakalamak adına dersler veriyor. Şiir, bizi zaman harcadığımız ayrıntılar üzerine düşünmeye sevk ediyor.
Mecbursan toz al ama daha iyisi olmaz mıydı
Bir resim yapmak yahut bir mektup yazmak
Bir kek pişirmek yahut bir tohum ekmek
İstemek veya ihtiyaç duymak arasındaki farklar hakkında derin derin düşünmek!
Bu şiiri okuyunca aklıma ilk gelen annem oldu. Annem köyümüzün en temiz kadınlarından biriydi, -di diyorum çünkü şimdilerde eski alışkanlıklarını terk ettiğini söylüyor. Çamaşırları bahçede sakız gibi parlardı, elektrik süpürgesi gürültüsü evimizin doğal sesi, çamaşır suyu kokusu ise oda parfümü gibi bir şeydi. Annem temizlik yapınca evde hareket eden her şeye kızardı, temizlik günleri bizim kabusumuzdu diyebilirim. O, durmadan temizlik yaparken yıllar hızla akıyordu ama annem sonu gelmez ev işleri girdabından başını kaldırıp göremiyordu. O, toz alırken bahar gelip geçiyordu mesela ya da evdeki her şeyi ütülerken kuş sürüleri göç ediyordu ve annem dışarıya çıkıp gökyüzüne hiç bakmıyordu. Kaçırdın bütün kuşları, gördün mü anne!
Derken bir gün geldi ve başını kaldırıp aynaya baktı. Yüzündeki derin çizgilere dokundu belki, vücudunu inceledi ve eskisi kadar güçlü olmadığını fark etti. Belki de ağladı. Bu aşamaya nasıl geldiğini bilmiyorum, benimkisi bir tahmin. Belki o anda camları siliyordu ve yanlışlıkla gökkuşağını gördü. Daha önce güzelliğini nasıl da fark etmediğini hayretle sordu kendine! İşte o sırada gökkuşağı yavaş yavaş silindi ve annem gökkuşağını hayata benzetti. Eğer kazara dışarı bakmasaydı gökkuşağını göremeyecekti, bu güzelliğe tanık olamayacaktı ama camları pırıl pırıl olacaktı, ta ki akşam yağmuruna kadar! O anda gözlerinde bir ışık belirdi annemin, elindeki bezi fırlatıp attı ve yeter dedi. Artık bir anı bile kaçırmadan hayatı dolu dolu yaşamaya karar verdi belki… Dedim ya, bilmiyorum. Bu enimkisi sadece tahmin. Bildiğim bir şey var: Annem bu şiiri okumadı ama sanki şiirdeki mesajları bir yerden almış gibi...
Mecbursan toz al ama, dışarda bir dünya var
Gözüne gelen güneş ve saçındaki rüzgarlar
Lapa lapa yağan kar ve sağanak inen yağmurlar
Bugün bir daha yaşanmayacak.
Tekrarı olmayan zamanı en verimli şekilde değerlendirmek adına annemin yaşadığı bu aydınlanmayı aynı hayatı sürdüren tüm kadınlar için diliyorum. Eve misafir gelmeden bir gün önce temizliğe başlayıp ardından ikram hazırlayarak neredeyse iki gününü bu işe harcayan, misafir ayrılınca da kirli tabaklar ile baş başa kalan yorgun kadınların zamanını geriye sarıp misafirleri ile açık havada yürüyüş yaptıklarını veya sinemaya gittiklerini hayal ediyorum. Kadınların evlerine gösterdikleri özeni ruhlarına da göstermelerini, ellerindeki toz bezlerinin çiçeklere, kitaplara veya uçurtmalara dönüştüğünü hayal ediyorum. Her kadın toz almayı bilir, evet ama kaçı uçurtma uçurmuştur? Veya güzel bir şiir okumuştur?
“Toz al mecbursan” diye başlayan şiir yine insanın evrende bir toz zerresine dönüşümünü vurgulayarak sona eriyor. Her mısrasında zamanın kıymetine ve geri gelmeyecek oluşuna dikkat çekerken kaç yaşında olursak olalım o kaçınılmaz sonu işaret ederek tekrar soruyor: Kısa ve değerli olan zamanını gündelik işlere harcayarak dünyadan öylesine geçip gitmek istediğine emin misin?
Toz al mecbursan ama unutma
Yaşlanacaksın ve ve hiç kolay değildir
Gittiğinde (ki mecbur gideceksin)
Tozu çoğaltacaksın sen bizzat olarak toz.
Bahar Bektaş
2022-02-14T11:29:37+03:00Güzel yorumlarınız için teşekkür ederim :)
Tutku Silahtar
2022-02-13T08:49:37+03:00Çok hoş bir deneme. Kaleminize sağlık. 🧡
Mısra Ergök
2022-02-12T22:45:00+03:00Çok iyi bir içerikti. Bu tip yazıları çok beğeniyorum. Siz de çok iyi aktarmışsınız bize. Elinize sağlık. 🖤