GÜN 1      

                                              

‘Yazamıyorum.’ Masanın üstünde duran eline baktı. Ritimli bir şekilde vuruyordu parmağını masaya. Dikkatini dağıtan tek şey bu değildi. Bir yandan da ayağını sallıyordu. Ekranın öbür ucundaki ses konuştuğunda bakışları nihayet ekranı bulmuştu. ‘Ne zamandan beri bu sorunu yaşıyorsunuz Aziz Bey?’ Gelen soruyla beraber dışarıya bakıp düşündü. ‘Sanıyorum ikinci kitabımın ortalarından beri.’ gözlüğünü düzeltti. ‘Ancak geçen hafta içselleştirebildim bunu. Arkadaşımın tavsiyesi üzerinde de sizinle görüşmeyi kabul ettim.’ Ekrandaki kişi elindeki kağıda notlar aldı. ’Anlıyorum. Peki benden beklentiniz nedir?’ Geriye yaslanıp ellerini göğsünde birleştirdi Aziz. ‘Hiçbir şey. Sadece arkadaşımın endişelerini biraz da olsa azaltmak istedim.’ Başını salladı ekrandaki kişi. ‘Kendinizdeki sorunu fark edip kabul etmişsiniz ki bu çok önemli bir gelişmedir Aziz Bey. Ancak buraya arkadaşınız için gelmeniz daha doğrusu benimle konuşmanız sanki bu sorunu çözmek istemiyorsunuz gibi bir izlenim bıraktı bende. Bunu kabul ediyor musunuz yoksa yanlış mı düşünüyorum?’ Aziz derin bir iç çekti. Kafasındaki düşünceleri tartıyordu. Bu durum ortamın birkaç dakika sessiz kalmasını sağladı. ‘Kısmen.’ Aziz düşüncelerinin arasından sıyrılmış gözüküyordu. ‘Pek bir şeyleri becerebilen bir insan değilimdir. Ben sadece yazarım. Bu hem rahatlamamı hem de para kazanmamı sağlıyor. Bir nevi içimi boşaltabildiğim bir terapi gibi, belki de gibiydi demem daha doğru olur. Son bir hafta, kendimle baş başa kalmak çok zor olmaya başladı. Yeni karakterler yaratıp onlarla konuşmak istiyorum. Sanırım size gelmeyi kabul etmek istemeyip arkadaşımı öne sürüyorum.’ Ekranın başındaki kişi; Özgür’de tıpkı Aziz gibi bekledi bir süre. ‘Bu kendimi sevmediğimi mi gösterir? Bilinçaltımda kendimden nefret mi ediyorum?’ Aziz’den gelen sorular Özgür’ü kişisel düşünmeye itti. ‘Bunu hemen bilemeyiz değil mi? İleriki günlerde ben sizi tanıdıkça siz de kendinizle tanışmayı deneyebilirsiniz.’ 

                                                   

GÜN 2


‘Kendimde bir değişiklik göremiyorum.’ Aziz’den gelen sitemle gülümsedi Özgür. ‘Bize iyi gelen değişimler aslında fark edemediklerimizdir.’ Omuz silkti Aziz. ‘Daha da kötüye gidiyor gibiyim.’ Ciddileşti Özgür. ‘Yolun başındaki günlerce, aylarca, belki de yıllarca beklediğiniz çizginin ilerisine ilk adımı attınız. Bu yolda olumsuz düşünmek size fayda sağlamayacak.’ Sandalyedeki oturuşunu değiştirdi Aziz. Dizlerini kendine çekti. ‘Olumsuz düşünmek beni yaşayacağım hayal kırıklığına hazırlıyor. Sonunda üzülmektense yaşayacağım üzüntüyü kabul ediyorum.’ Not almayı bırakıp Aziz’e baktı Özgür. ‘Hayal kırıklığı yaşamamak için umutlu ve mutlu bir bekleyişi bırakıyorsunuz. Tüm duygular kabul edilmeyi hak eder.’ Aziz aklında canlanan anıların zihninde dolanmasına izin verdi. ‘Bilmiyorum sebebi belki de annemdir. ’Duraksayan Aziz’i, Özgür teşvik etti. ‘Devam edin lütfen.’ Başını salladı istemsizce. ‘Duygularımdan önce, insanlara kendimi kabul ettirmeye uğraştım. Ben belki de kendimi hiç tanımadım. Belki de annemin istediği çocuk olamadığım için sevemedim kendimi. Ya da her konuda mutlu olmayı layık görmedim. Umutlu bekleyişin sonundaki hayal kırıklığı beni her şeyden fazla korkutuyor olmalı.’ Aziz’in ağzından dökülen özeleştiri ve geçmişin belirsiz izleri Özgür’ü az da olsa tatmin etti. Aziz’in içindeki iyileşmek isteyen taraf bugün baskındı. ‘Annenizi sever misiniz?’ Özgür’ün sorusunun ardından yüzünde oluşan gülümseme ile cevapladı soruyu. ‘Elbette. Yanlış belki ama kendimden bile çok severim.’ Aziz’in oturuşu yeniden değişirken ikinci sorusunu sordu Özgür. ‘Anneniz için yaşamayı bırakamayacaksınız değil mi?’ Aziz’in yüzünde yeniden bir gülümseme oluştu. Ancak bu seferki farklı bir gülümsemeydi. ‘Elbette.’


GÜN 3


‘Baba figürü evde hep var olan aynı zamanda hiç olmayan bir şeydi.’ Aziz babasını anlatırken ekrana bakmıyor, camdan dışarıyı izliyordu. Olabildiğince uzağa. ‘Dövmezdi, az kızardı, hatta severdi. Yine de yaptığı yanlış içimdeki anlamsızlığı oluşturmaya yeterdi.’ Özgür, Aziz’in boş bıraktığı kısımları doldurmasını istiyor gibiydi. ‘Neydi o yanlışı anlatmak ister misiniz?’ Hayır anlamında salladı başını Aziz. ‘Eğer anlatırsam babamın eksik yanlarını kabul etmiş olurum.’ Araya girdi Özgür. ‘Ancak anlatmanız’ Aziz’in başını sallamasıyla zorlamadı Özgür. ‘Babama acıdığımı kabul etmek bile yıllarımı aldı. Babam için kabul edeceğim gerçekler o yıllarda bitti.’ Özgür önündeki kağıtları karıştırdı. ‘Cenazesine gitmediğinizi duydum. Sebebini paylaşmak ister misiniz?’ Kenardaki paketten bir sigara alıp yaktı, ona güç verecekmiş gibi. ‘Onunla ilgili zihnimdeki son görüntünün öyle olmasını istemedim. Ondan çok nefret ettim, çok suçladım, onun yüzünden ölmek istedim. Yine de iyi anılarımıza saygısızlık etmek istemedim. Zihnimde başımı okşayan, insanlara yardım etmeyi seven, avucunun içindeki suyla hayvanları besleyen özellikle de annemi seven, belki hep belki de biraz bilemiyorum. Onu hatırlamak istediğim gibi hatırlayıp sevmek istediğim gibi seviyorum.’ İçemeden elinde biten sigarasını masaya bastırıp küllüğe koydu. ‘Yaptığınız şeyin yanlış olduğunu düşünmüyorum.’ Özgür’ün sözleriyle kendi gerçeğinden sıyrıldı. ‘Efendim’ Anlamlandıramadı. ‘Bazen yaşamak için, bir benlik olarak var olabilmek için insanların hatalarını kabullenmek yenilgi değildir. Babanızı kaybetmekten korkmuşsunuz. Kimi zaman yanlışına rağmen onu sevmeye devam ettiğiniz için kendinize kızdınız belki de. İnsanları oldukları gibi kabul etmek onları hayatınızdan çıkartmaktan daha zordur.’ Özgür’ün Aziz’i destekleyen tavrı içini hüzünle kaplamıştı. ‘En çok yara bırakan odur bende eminim. Eminim ama keşke en çok kendimi sevebilseydim.’ 


GÜN 4


‘Evinizin en çok sevdiğiniz yeri neresidir?’ Aziz soruyu cevaplamak için heyecanlı görünüyordu. Sanki birileri hep bu soruyu sorsun diye beklemişti. ‘Balkonu tabii ki. Neden olduğunu anlatabilir miyim?’ Ekranın başından onayladı Özgür. ‘Bu eve ilk bakmaya geldiğimde üst katlarda olmasına rağmen böcekler vardı. Benden önceki kiracı yaşlı bir adammış. Kimsesi yokmuş. Evde öldüğünü kapıcı fark etmiş. Birkaç gün burada kalmış cesedi. Komşular da hemen bir hikaye uydurmuş bu sayede evi kimse kiralamamış. Bende o zamanlar yeni gelmişim İstanbul’a. Cebimde beş kuruş param yok. Şans eseri gördüm ilanı. İçeriye girer girmez de tuttum evi. Babamlar evdeki daktilomu satıp parasını gönderdiler. İlk kitabımı yazmaya bu balkonda başladım, orada da bitirdim.’ Aziz’in anlatımı bitince yeniden soru sordu Özgür. ‘Balkonunuz nereye bakıyor peki?’ Balkona doğru baktı Aziz. ‘Denize.’ Salona bir göz gezdirdi. ‘Balkon tarafındaki mobilyalarım daha renklidir. O taraftaki bitkilerim hiç solmaz.’


GÜN 5


‘Çünkü insanları kendimden önceye koyuyorum.’ Aziz iyice geriye doğru bıraktı başını. Bu kendinde kabul edip değiştiremediğim bir özellikti. ‘Yanlış olduğunu bildiğiniz halde neden buna devam ediyorsunuz?’ Özgür cevabı kişisel olarak da merak ediyordu. Aziz Bey insanlara önem vermeyen biri gibi hissettiriyordu. ‘Herkes önemsenmeyi, sevilmeyi, yargılanmamayı kısacası iyi bir muameleyi hak eder. Bu yanlış bir şey değil. Benim içinde bulunduğum yanlışlıkta o kişi hep ben oluyorum.’ Gözlerini kıstı Özgür. ‘Biraz daha açabilir misiniz?’ Başını salladı Aziz. Beden dili ağırlıktaydı konuşurken. ‘Hayatımdaki herkesin sığındığı liman benim. Herkes gelir bir denizmişim gibi dertlerini anlatır. Onları tıpkı sana gelmişler gibi rahatlatırım. Önceden bu severek yaptığım bir rol üstlenmeydi ancak yıllar kimseye iyi davranmaz. İnsanlar sorunlarını kolayca atlatırken ben onların yerine boğuldum.’ Kağıda birkaç şey karaladı Özgür. ‘Hala boğulan o kişide misiniz?’ Durdu Aziz. ‘Hem evet, hem hayır. Bir kere boğulmaya başladığınızda tek yapabileceğiniz şey çırpınmaktır. Eskisi gibi boğulmuyorum ama çırpınmayı da bırakamıyorum.’ Anladım der gibi salladı başını Özgür. ‘Bir nevi öğrenilmiş çaresizlik.’ Kaşlarını çatar gibi oldu Aziz. ‘İnsanlara iyi gelmekten mutluyum. Buradaki şikayetim kendime. Başkalarının hayatlarına kendimi önemli bir konuma koymamalıydım. Başkaları yerine düşünmeseydim bu kadar yıpranmazdım. Görevimmiş gibi kabul edip tavsiye vermem yeterliydi. Bencillik gözümü boyadı demek daha doğru olur.’ Özgür başını notlarından kaldırdı. ‘Anlamıyorum. Siz de önemli olmayı hak ediyorsunuz.’ Gülümsedi Aziz. ‘Kendim için önemli olmam yeterli. Anlamıyorsun çünkü ben değilsin.’


GÜN 6


Biraz heyecanlıydı Özgür. Aziz Bey’in yazdığı iki kitabı konuşmadıkları hafta sonunda okumuş, her insanın yaptığı önyargıyı kırmıştı. Aziz Bey’in iç dünyası sandığı kadar basit değildi. Her şey değişmiş gibi hissediyordu. ‘Neden gülüyorsun?’ Aziz’in sorusuyla Özgür gülümsediğini fark edip toparladı kendini. ‘Nasılsınız?’ Alaylı cevapladı Aziz. ‘Aynı. Sanki hiç terapi almamışım gibi.’ Özgür bozuntuya vermedi. ‘Geçtiğimiz günlerde, kitaplarınızı okuma fırsatım oldu.’ Dikleştirdi Aziz vücudunu. ‘Öyle mi?’ Yazarlık hissini yeniden hissediyordu. Okuyucusu ile uzun zamandır buluşamıyordu. ‘Bir okur olarak size birkaç soru yöneltebilir miyim?’ Özgür’ün sorusuyla tüm dikkati ondaydı artık. ‘Buyurun’ Özgür masadaki iki kitaba baktı. ‘Aynanın Ardındaki kitabınızda bir dizi cinayet mevcut. Cinayetlerin bu sanatsallıkta ve edebi bir dilde yazılmış olması beni çok etkiledi. Ancak merakla beklediğim katil kitabın sonunda yoktu. Katili belirtmemenizin sebebi nedir?’ Tatmin olmuş gibi gülümsedi Aziz. ‘Sende aynanın ardındakileri göremeyenlerdensin.’ Özgür’ün kafası karışmış ifadesine bakarak devam etti Aziz. Oradaki cinayetlerin hepsi birbirinden farklı. Her yaştan insan öldü. Katilin belirli bir profili yoktu. Onu açık edecek ipucu ve öldürme metodu da yoktu değil mi?’ Başını sallayan Özgür’le konuşmasına devam etti. ‘O kitaptaki katil; sensin, benim, biziz.’ Özgür’ün meraklı bakışları eşliğinde devam etti. ‘Günlük yaşantımızda insanlara ne kadar kötü davrandığımızı fark edemiyoruz ya da kelimelerin ne kadar ağır olduğunu. Arkadaş ortamında iki dakikalık gülüşler için sarf ettiğimiz sözler birilerinin sonu olabilir. Değerini bilmediğimiz insanlar değer veremeyecek kadar ulaşılmaz olabilirler. Katil sensin çünkü insan öldürmeye önce kendinden başlar ve en çok kendini öldürür.’ Aziz sustuğunda Özgür kenardan bir bardak su doldurup içti. ‘Sanırım bugün bir şeyler öğrenen sensin.’ 


GÜN 7


‘İkinci kitabınızı da konuşabilir miyiz?’ Özgür’ün aynı heveste olması Aziz’i şaşırtmıştı. ‘Tabii.’ Özgür aklındakileri toparladıkça konuşuyordu. ‘Diğer kitaba göre tamamen günümüz olayları mevcuttu, Yanlış Doğrular kitabınızda. Cinayet ve kendini keşfetme üzerine kurulu olan bir kitaptan bu yöreselliğe geçiş sebebiniz nedir?’ Masanın üstündeki bardağı, yanındaki saksının içine boşalttı Aziz. İzmaritler toprağın üstünde dağıldı. ‘Aynanın Ardındaki kitabım ilk yazdığım kitap değildi. Editörüm önce onun basılmasını istedi.’ Özgür anlamsız birkaç mırıldanma sonrası devam etti. ‘O zaman sorumu değiştirmeliyim. Kitap töre ile başlayıp kadınların yaşadığı haksızlıklara değiniyor ve bir intihar mevcut. Bu intiharın olmasının nedeni nedir? Tam da her şey düzelmişken.’ Bir ayağını diğerinin üstüne attı Aziz. ‘Oradaki intiharı bir insan gerçekleştirdi. Benim amacım da okuyucularımın zihninde bir intiharın gerçekleşmesi. Şöyle ki hepimizin içinde bize iyi gelmeyen düşünceler ya da sesler var. Bunlar kabul edilse dahi bize iyi gelmez. Bizden biri ancak en çok bize yabancı. Bu yüzden biz hala iyiyken intihar etmeleri gerek.’ Özgür aldığı notları çöpe atıp yeni bir sayfa aldı önüne. ‘Hayata bakış açınız beni etkilemeye devam ediyor Aziz Bey. İnsanların sizdeki yeri belli ki her şeyden çok daha önemli.’ Ekranı kapatmadan önce son cümlesini söyledi Aziz. ‘İnsanları iyileştirdiğim bir dünyaya gözlerimi kapatmak isterim.’


GÜN 8


‘Beni size öneren arkadaşınız haricinde kaç arkadaşınız var?’ Özgür’ün sorusuna fazla düşünmesine gerek yoktu bu sefer. ‘Önceleri tanıştığım her yeni insanla belirli bir arkadaşlık kurmaya özen gösterir, benliğime yeni sayfalar eklediğimi düşünürdüm.’ Özgür böldü konuşmasını. ‘Yanıldığınızı ne zaman fark ettiniz?’ Gülümsedi Aziz. ‘Galiba insanlar hakkında yanılmadığım tek konu bu. Şaşırmamak gerek tabii. İyi şeyler yalnız başına bir bütünü oluşturmaz. Hayatında ne kadar çok insan olursa o kadar farklı lisandan oluşursun fakat bir o kadar da kendini oluşturamazsın. Ne kadar az insan o kadar çok sen. Aynadaki kişi sana ne kadar yabancı hiç düşündün mü?’ Kafasını hayır anlamında salladı Özgür. Aziz’in düşüncelerini merak ediyordu. ‘Aynadaki görüntünü sevebilmek için önce kendinle arkadaş olmalısın. Nasıl ki en yakın arkadaşımıza kızamıyorsak, ne yaparsa yapsın onu olduğu gibi seviyor ve kabul ediyorsak bile bile ona iyi gelecek iltifatları söylüyorsak aynadan sana bakan kişiye de aynı şekilde davranmak zorundasın.’ Aziz karşısındaki aynaya baktı. Ne uzun, ne kısa. ‘Geldiğimiz aileyi seçemiyoruz ancak arkadaşlarımızı seçebiliriz. Pek memnun olmasam da arkadaşımı kırmamaya çalışıyorum.’


GÜN 9


‘Merhaba Özgür Bey.’ Özgür, Aziz’in ona verdiği selamla şaşırdı. ‘Merhaba. Bugün neşelisiniz sanırım.’ Özgür, Aziz’e baktığında daha da karıştı zihni. Aziz geçen günlere nazaran daha resmi giyinmişti. Açık mavi gömleği kestiği sakalları hatta taradığı saçlarıyla Özgür’ün karşısındaydı. ‘Yazmaya başlayabildiniz mi yoksa?’ Aziz’den cevap gelmeyince tekrar konuştu Özgür. ‘Sizinle tanışmanın zamanı geldi diye düşündüm.’ Aziz’den gelen cevapla anlamayan gözlerle baktı ekrana Özgür. ‘Efendim?’ ‘Ben Deniz. Aziz’in ikinci kişiliğiyim’ Özgür bir şey söylemedi. ‘Aziz İstanbul’a geldiğinden beri kendimin farkındayım, tabii onun içinde yaşadığımın da. O beni bilmiyor. Nasıl olduğunu bilmesem de birçok düşüncesine sahibim ve neler yaptığını biliyorum.’ Açıklamanın ardından Özgür çoklu kişilik bozuklukları ile ilgili bildiği tüm bilgileri birkaç dakikada gözden geçirmiş gibiydi. Bu onun bire bir karşılaştığı ilk vakaydı. ‘Aziz size bir ara balkon tarafının daha güzel ve çiçeklerinin yaşıyor olduğunu söylemişti hatırlıyor musunuz?’ Başıyla onayladı onu Özgür. ‘Çünkü onlara ben bakıyorum. Aziz’in baktığı her bitki ya susuzluktan ya da çok sulanmaktan ölür. Bitkilere de tıpkı insanlara davrandığı gibi davranır. Bu yüzden orta yolu bulmam için bilinçaltının beni oluşturduğunu düşünürüm.’


GÜN 10


‘Deniz?’ Özgür’ün kuşkuyla sorduğu soruyla Deniz kafasını salladı. ‘Benim.’ Üstü başı yine düzenliydi, yüzü gülüyordu. ‘Benimle konuşmak isteyeceğinizi düşündüm.’ Özgür istemsizce kafasını salladığında Deniz onu izliyordu. ‘Kafamdaki soruları toparlayamıyorum bir türlü.’ Tecrübeli biri olsa da ilk kez karşılaştığı vakalarda işe yeni başlayan biri gibi olurdu. ‘Ben başlayabilirim isterseniz.’ Deniz hem kibar hem saygılıydı. ‘Lütfen.’ Özgür’den gelen onayla başladı anlatmaya. ‘Benliğimin oluştuğunu fark ettiğimde henüz İstanbul’a yeni taşınmıştım. Çıkan ilk kitap taslak halindeydi. Tam olarak nasıl fark ettiğimi anlamasam da bedendeki fazlalığın o değil de ben olduğumu biliyordum. İyi bir ruh halim, umudun ön planda olduğu bir yaşam tarzım vardı. Halimden memnundum. Bir yandan kitabı oluşturuyor diğer yandan İstanbul’u keşfediyordum. Eve fazla uğramazdım bile. Çok fazla arkadaşım vardı. Ancak tüm bunlar olurken içinde bulunduğum gerçekliğin Aziz’in gerçekliği olduğunun farkındaydım. Bu yüzden bir süre sonra kendi önceliklerimi bir kenara bıraktım.’ Özgür dinlediklerinden sonra kağıdındaki bir cümlenin altını çizdi defalarca. Genelde ortaya çıkan ikinci kişilik, ilk kişiliği kıskanır ve nefret beslerdi. Deniz’in bunların tam tersi şeklinde davranıyor oluşu az rastlanır bir olaydı. ‘Aziz Bey’e olan sevginiz ilginç bir durum değil mi sizce de?’ Deniz burnunun üstündeki gözlüğü düzeltti. ‘Ona karşı bir sevgi beslemiyorum. Zorunda da değilim. En başından beri ona saygı duyuyorum. Herkes saygı duymayı hak eder. Aziz’i düşünmek beni karanlığa itiyor ancak onu öyle kabul ediyorum. Bu bedenin sahibi o. Ufak bir empati bile yeterli onu anlamama. İnsanlara olan bakış açışı, kendi hakkındaki düşünceleri, olaylara verdiği tepkiler onu insan yapan şeyler değil, Aziz yapan şeyler. Ona Aziz olduğu için saygı duyuyorum. Birbirine benzeyen insanlar yerine tüm olumsuz düşüncelerine rağmen kendisi olarak yer edinmeye çalışan bu adam bana yanlış gelen şeyler yapsa bile kabul edinmeyi hak ediyor. Tıpkı diğerleri gibi.’


GÜN 11


‘Aziz Bey’in içinde İstanbul’a geldiğinden beri var olduğunuzu hatırlıyorsunuz.’ Özgür’ü başını sallayarak onayladı. ‘Onun hayatında bıraktığınız en kalıcı şey nedir?’ Arkasına yaslandı Deniz. ‘İlk yazdığı kitap olan Otomatik Hayatlar.’ Özgür’ün beklediği cevap gelmişti. ‘Haberi olmadan nasıl oldu bu? Birden bire bitmiş bir kitap önünde beliremez.’ Onayladı onu Özgür. ‘Kitabın başı ve sonu bana ait. Bir de önemli olaylar. Gerisi ona ait. Aziz içerken bunları yazmış olabileceğini düşündüğü için hiç şüphe duymadı.’ Özgür’ün zihninde yeni bir pencere açıldı. ‘Sizi tanımak adına kitap ile ilgili sorular sorabilir miyim?’ Deniz’in onayını beklemeden sordu sorusunu. ‘Ana konu neden töreydi?’ Deniz sorulan soruyla gülümsedi. ‘Töre Aziz’in kaçmak istediği gerçekliğiydi. Bu geçmişe sahip bir aileden geliyordu ancak anne ve babası o kadar da sığ görüşlü değildi. Bu yüzden okumak ve yazmak için buraya geldi.’ Masadaki sigarayı yaktığında Özgür bir an karşısındaki kişinin Aziz olduğunu sandı. ‘Buna rağmen bir türlü bu konuyu içinde çözüp içselleştiremiyordu. Ben de konuda yazarsa aşabileceğini düşündüm. Kitabın başarısıyla da bu mümkün oldu diye düşünüyorum.’ Deniz anlatırken Özgür bir yandan notlar alıyor diğer yandan da kitabı gözden geçiriyordu. ‘Kitabın temel duygusu size göre nedir peki? Okuyucuya geçmesini istediğiniz duygu?’ Deniz sigarasını bitirirken balkondan dışarıya baktı. ‘Umut.’ Deniz’in cümlesini böldü Özgür. ‘Peki, o intiharın sebebi neydi? Umuda giden yol size göre büyük fedakarlıklar mı gerektirir?’ Bir kitap iki yazar. İntihara bakış açıları aynı mıydı diye merak ediyordu Özgür. O sırada Deniz elini havada salladı. Özgür bunun aşırı bir tepki olduğunu düşündü. ‘Hayır. Konudan ve gidişattan aykırı değildi ama o intiharın sebebi benim. İntiharın var olmasının nedeni insanların yüzüne çarpmak istediğim bir gerçeklik değil. Gerçek hayatta yapmak isteyip de cesaretimin olmadığı tek şeydir intihar. Bu yüzden benden birer parça barındıran o karakterlerin birinin canına kıymasını istedim. Böylece intiharı deneyimleyip nasıl bir şey olduğunu daha yakından anlayabilecektim.’


GÜN 12


‘Aziz Bey’i seviyorsunuz diyebilir miyim?’ Özgür, Deniz’in ne kadar daha onunla konuşacağını merak ediyordu. Deniz’in ulaşmak istediği cevap neydi? ‘Evet.’ Özgür beklediği cevabı almıştı. ‘Neden?’ Özgür’ün en merak ettiği sorulardan biriydi bu. ‘Aziz’in yazdığı eski püskü şiirlerinden biri, hiçbir nedene ihtiyaç duymadan sevebilirim seni, satırıyla başlar. O günden beri Aziz’i sevme nedenimi sorgulamıyorum. İnsanlar sevilmeyi, karşılık beklemeden sevilmeyi hak eder.’ Deniz’in Aziz’e bakış penceresini sevmişti Özgür, bu kişinin Aziz’in içinde olmasına da acıyla gülümsemişti. ‘Aziz Bey’in yaşamasını sağlayan şey siz misiniz?’ Düşünmeden cevapladı Deniz. ‘Biraz bencilce ancak evet. Aziz’in arkadaşıyla ilk başta konuşan bendim. Size gelmesini ben sağladım.’ Özgür, Deniz’in, Aziz’in hayatındaki baskınlığını bir kez daha hissetti. Kendini Aziz’e karşı saygılı olarak tanımlasa da tıpkı genel bir anne profili gibi ona danışmadan birçok şey yapmıştı. Deniz kişiliğinin Aziz tarafından farkında olmadan bozulduğunu düşünüyordu. ‘Peki Aziz Bey’i terk etmeyi hiç düşündünüz mü?’ Deniz ilk kez olumsuz bir cevap verecekti Özgür’e, kısa ve net. Bir bıçağın keskinliği gibi. ‘Hayır.’


DAY13


Özgür, Aziz Bey’le görüşme saatlerine biraz geç kalmıştı. Hızla görünüşünü düzeltmiş, görüşme için oda oluşturup isteğini gönderdi. İsteği anında kabul edilince beklettiği için mahcup hissediyordu. Karşısındaki kişinin Aziz Bey mi yoksa Deniz mi olduğunu anlamak için ekran parlaklığını açtı. Aziz bir dizini kendine çekmiş, sandalyede oturuyordu. Her zaman taktığı gözlüğünü çıkartmış üstüne siyah ama birçok baskısı bulunan bir kazak geçirmişti. Her zamankinden farklı bir arka planı vardı Aziz’in. Özgür konuşmadığı için ilk konuşmayı o başlattı. ‘Selam Özgür. Ben Aynanın Ardındaki kitabın muhteşem yazarı Kuzey.’ Özgür ekrana bakıyordu sadece. Dejavu hissi tüm bedenini kaplamış olsa da bu beklenmediği bir durum da değildi. ‘Merhaba.’ Güldü Kuzey. ‘Beklediğim kadar şaşırmadınız. Düşündüğüm kadar sıkıcısınız.’ Kuzey’in dobra bir karakter olduğu her halinden belliydi. Özgür taşkınlık yapmasına izin vermeyecekti. ‘Bana kendinden bahseder misin Kuzey?’ Bilgisayarın kamerasını ayna gibi kullanıp saçını düzeltti önce. ‘Bu bedenin ana karakteri olmayı hak eden Kuzey ben. Senin yaşlarında hayatı deli dolu yaşamak isteyen biriyim. Aziz gibi her şeyinden vazgeçmiş veya iki sokak aşağısındaki denize gitmek yerine onu hep balkondan izlemem. Bir de şu hayata iyilik saçan Deniz var onu unutmuşum.’ Araya girdi Özgür. ‘Deniz’in varlığından haberdar mısın?’ İşte bu beklenmedikti. ‘O kız sana hiçbir şey anlatmadı, değil mi?’


GÜN 14


‘Deniz tek başına idare edemedi Aziz’i bu yüzden ipleri ben elime aldım. Aziz’i düşündüğüm yok yanlış anlama. Tek inandığım veya bildiğim her ne dersen işte, o giderse biz de gideceğiz bu yüzden bir şeyler yapmam gerekiyordu.’ Önündeki notlara baktı Özgür. ‘Sanırım ikisiyle de anlaşamıyorsun.’ Onayladı Özgür’ü. ‘Belli olmasına sevindim. Aziz’in geldiği durum ortada. Deniz de kendini sana çok melek göstermiş. Bensiz tek bir karar alamaz ama sana benden bahsetmemiş bile. İşte içinizde de olsa sizden ayrı bir parça olunca kontrolü kaybediyorsun.’ Özgür, Kuzey’in neden bu kadar öfkeli olduğunu anlamak istiyordu. ‘Bu kızgınlığın neden?’ Alayla güldü Kuzey. ‘Bir de psikolog olacaksın. Kaç haftadır yaptığın bir şey de yok. Kızgın bir yapım yok. Sadece gerçekleri söylüyorum. Birini sevmediğimi söylemem neden garip? Sevmek dile getiriliyor da sevmemek neden hep insan arkasından konuşulan bir konu oluyor? İnsan işi kendinden bilmeli. Kaç kişiyle yalan dostluklar kuruyoruz? Başkaları için neden ikiyüzlü olmak zorundayız? Ben böyle olamam. Aziz’i de sevmem. Kendini kabul ediyor gibi gösteriyor sana kendini. Öyleyse biz neyiz? İçine attığı ne kadar kötülük varsa hepsi benim. Deniz de yalandan birkaç hayat umudu işte.’ Aziz’in kişilik oluşturabilecek kadar ağır şeyler yaşayıp yine de böylesine güçlü ve kendinden emin kişilikleri olması çok ilginçti. Özgür onu hastaneye yatırmayı düşündü o an. ‘Aziz’in beni yönetmesini kaldıramıyorum artık. Bu hayatı sadece bir kişi yaşayabilir. Hem Aziz neden var? Dur söyleyeyim, bizim sayemizde. İlk kitabını Deniz, ikincisini ben yazdım. Buna rağmen Deniz ona saygı duymamı istiyor. Yesinler saygısını bu beden bizim, onun değil. Bizsiz bir teneke kadar değersiz.’ Kuzey’in kızgınlığı gittikçe artıyor gibiydi. ‘Biraz sakin olman gerektiğini düşünmüyor musun?’ Özgür’ün sorusuyla bir süre sustu Kuzey. Bu sessizlik ikisine de iyi gelmiyordu. ‘Kitapta neden katili açıklamadığımı sormuş ve cevabını almıştın değil mi? Uzun uzadıya düşündün mü hiç o cevabı? O kitaptaki cinayet karşındaydı günlerdir. Yine de hiçbir şey anlamadın. Tanımadığın halde Aziz’in böyle sorunlu olmasının sebebi sensin. Kendini geliştirip çıkar ilişkileri kurmamalıydın. Her tanıdığın insan bir lisandır tamam ama o lisanı ne kadar kendinden doldurdun? Ne kattın ona? Sen ondan ne aldın? Düşün ama bu dolu bir düşünme olsun. Ne zaman ki düşüncelerin bir sonuca ulaşmaz, işte o zaman kendini doldurmaya başlarsın. Herkesin Aziz’den farkı yok. Her insanın içinde ben ve Deniz var. Belki de binlercesi. Hepsi de yaşamayı anlamaya çalışarak yaşamı kaçırdığınız için varlar. Ben ve Deniz artık dur dediğimiz için dışa vurduk kendimizi.’ Özgür’ün bir şey demesine izin vermeden çıktı konuşmadan Kuzey. Özgür yansımasıyla baş başa kaldı.


GÜN 15


Ekrana, ne kadar baktığını hatırlamayacak kadar uzun süredir bakıyordu. Notlarını salonun zeminine, diğer notların yanına serdi. Masanın üstündeki suyu alıp Aziz gibi sulamayı unuttuğu kurumuş çiçeğini suladı. Ardından balkonuna gidip bir sigara yaktı. Düşündü. İçinde ne kadar Aziz vardı? Yıllarca okuduğu kitaplar Kuzey’in dediklerine ne kadar değiniyordu? Gerçek her yeni insanda değişecekse Özgür hangi gerçekliğe sahip olmalıydı? Omzunda doksan yıllık bir hayatın ağırlığı vardı sanki. Bu mesleği Aziz’le birlikte rafa mı kaldırmalıydı?


SON GÖRÜŞME

Doktor yanındaki birkaç yeni öğrenciyle birlikte koridorda dolaşırken oda 308’in önünde durdu. Öğrencilere kapı ağzında durmalarını söyleyip elindeki dosyayla içeri girdi. Camı denize bakan odada camın önünde dikiliyordu odanın sahibi.

Doktor bir şey demeden elindeki dosyayı yatağın ucundaki mandala astı.


Hasta Adı: Aziz Yazar

Yatış Sebebi: Çoklu Kişilik Bozukluğu

Analiz: İçinde yaşayan beş kişi var

1. Özgür - Psikolog

2. Deniz - Kız, iyimser

3. Kuzey - Erkek, genç ve asi

4. Aziz’in Arkadaşı - İsim ve cinsiyet bilinmiyor

5. Aziz - Kendisi

Sonuç: Tedavi başarısız. Ömür boyu hastane yatışı.

Not: Yetim ve öksüz. Yetimhane sonrası rahatsızlığın başladığı düşünülüyor.

 

Odadaki kişi yerdeki kağıda basmadan yatağa geçip oturdu. Yatağın karşısındaki aynadan yansımasına baktı. ’Yazamıyorum.’ Masanın üstünde duran eline baktı. Ritimli bir şekilde vuruyordu parmağını masaya. Dikkatini dağıtan tek şey bu değildi. Bir yandan da ayağını sallıyordu. Ekranın öbür ucundaki ses konuştuğunda bakışları nihayet ekranı bulmuştu. ‘Ne zamandan beri bu sorunu yaşıyorsunuz Aziz Bey?’