Kelimeler onu evcilleştirmeden önce düşünce, hayatla birlikte akıyordu. Zihnin değil bedenin bir ürünüydü. Beden aracılığıyla hayattan alınan gizli-açık her türlü veri anlık olarak şartlara uyum sağlamak üzere kullanılıyordu. Sonrasında düşünceyi kelimelerle evcilleştirmeye başladık. Bizim için bir dönüm noktasıydı. Hayatı kelimelerle tanımladıkça onu çok daha kolay bir şekilde değiştirebilmeye başladık. Bu yüzden gördüğümüz, işittiğimiz her şeyi kelimelerle tanımlamaya devam ettik. Bugün geldiğimiz noktada ise düşünce zihne, hayat ise kelimelere indirgenmiş durumda.
Günümüz insanı olarak bizler, düşüncenin yitirdiğimiz doğasına yabancıyız. Kullanmak üzere yozlaştırdığımız düşünce yüzünden hayatı şekillendirebilen ama onu yaşayamayan bireylere dönüştük.
Düşüncenin doyasına yabancı kalışımız, sistematik düşünce kurabilme iddiasında olan düşünürlüğü de yanlış yorumlamamıza sebebiyet veriyor. Yeni dünyanın düşünür portresi, hayatı sübjektif tanımlamalarıyla oluşturduğu zihin hapishanesine sığdırmış ayrıcalıklı bir kesim olarak karşımıza çıkıyor. Halbuki yeryüzünde nefes alan, hayatla yüzleşmek zorunda olan her insan bir düşünür olduğu gerçeğini idrak etmelidir. Ayrıca, düşünceyi kelimelerle tanımlama yanılgısından da kurtulmalıdır. Kelimeler düşüncenin araçlarından, zihin ise düşünce işleme merkezlerinden sadece birisidir.
Zihnimizle değil varlığımızla düşündükçe hayat gerçeğine daha çok temas edeceğiz. Kelimelerle gerçeği manipüle etmek yerine gerçek tarafından sürekli dönüştürüleceğiz. Bu sayede hayat bir senaryo olmaktan çıkarak her adımda değişen bir yapı sunacak. Ve bu yapı bizlere yaşamaktan başka çare sunmayacak.