Geçenlerde biraz düşündüm. Uzun zamandır ücretsiz bir şekilde yapabildiğim birkaç eylemden biri. Kendimi bildim bileli yazıyorum ve artık yayımlama ihtiyacı duydum. Fakat nerede yayımlayacağım konusunda kafamda belirsizlikler vardı.
Nedense öykülerimi dijital mecralarda yayımlamak onların değerini düşürecekmiş gibi geliyordu. Neticede bu dünya Wattpad gibi bir edebiyat katliamı gördü. Ayrıca kitaplara o kadar alışmışım ki sanki bir öyküyü, şiiri, romanı veya başka bir türü kitaptan okumazsam esere de yazara da saygısızlık olacakmış gibi. Sonra biraz daha düşündüm. Radyonun yerini podcastler aldı, televizyon dizilerinin yerini dijital platformlar, eğlence programlarının yerini Youtube kanalları… Belki… Belki edebiyat da bu şekilde evrimleşiyordur. Belki ilerde kitapların yerini de Bubisanat gibi platformlar alır. Hem ortaya bir ürün çıktıktan sonra nerede yayımlandığının ne önemi var ki? Sonuçta yazdığınız öykü veya şiir, çizdiğiniz resim tamamlandıktan sonra tüm biricikliğiyle var oluyor. İster en iyi yayınevlerinde kitap olarak bastırın, isterseniz çelik kasada saklayın. Önemli olan sizin ortaya koyduğunuz eser.
Bazı insanlar yazdıklarını bir sır gibi saklıyor. Mesela Franz Kafka yaşarken hiçbir eseri basılmamış ve yazdıklarının öldükten sonra yakılmasını vasiyet etmiş. Tabii bunun bir şehir efsanesi olduğunu öğrenmek için küçük bir araştırma yapmak yeterli ama yine de edebiyat dünyasında böyle şahsiyetler olduğunu bir edebiyat mezunu olarak çok iyi biliyorum. Oysa ben hep “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” diye yakınan Oğuz Atay’ı örnek alıyorum.
Sanatın birleştirici gücüne inanıyorum. Bir yerlerde bir kişi de olsa yazdıklarımın okunduğunu bilmek, değerli hissettiriyor. Halbuki hiç tanımıyorum onları. Onlar da beni tanımıyorlar. Yine de okuduğumuz ortak bir kitap olma ihtimali beni heyecanlandırıyor. Farklı zamanlarda, farklı yerlerde aynı kitabın sayfalarını çevirmek… Mesela Nilgün Marmara’nın bizzat eşi onu hiç tanımıyordu. İntiharından sonra “Şiir yazdığını bile bilmezdim, bir kenara pıtır pıtır bir şeyler yazardı.” demiş.
Düşüncelerim son bulmuyor ne yazık ki. Değişiyor, gelişiyor, başa dönüyor… Sanırım Feyyaz Yiğit haklı. “Hiçbir zaman insanın kafasında böyle yekpare kristal top gibi parlayan tek bir düşünce olmuyor.”