— Benim bu dünyada yerim yok!

"Benim bu dünyada yerim yok!" diyerek başını avuçlarının içine almış, yatağının yanında çömelerek söyleniyordu. Orta yaşlarına henüz varmıştı. Saçları uzun ama yer yer dökülmüş, kemik torbasından farksız olan adam bitkin görünüyordu.

Ayak sesleri koridoru çın çın yankılarla inletiyordu.


Cılız adam, kafasını avuçlarının içinden aldı ve gelen ayak seslerine kulak kabarttı.

Ses giderek artıyordu. Birilerinin yaklaşmakta olduğunun habercisi olan bu sese odaklandı. Sırtının kamburunu düzeltti. Dengesini kaybederek arkaüstü düştü yere. Kapı şıngırtısını duydu ve içeriye giren kişiye bakmaya üşendiğinden öylece yatakaldı düştüğü yerde.


Beyaz önlüklü yaşlı adam, yüzünde tiksintiyle baktı cılız adama.

"Neden yerde yatıyorsun?" diye çıkıştı kemik torbasına.

"Düştüm," dedi cılız adam.

"Düştüysen kalk o zaman!" diye bağırdı kısa kesim saçlarıyla kırlaşmış olan kısımlarını gizlediğini düşünen doktor.

"Ya bir daha düşersem diye korkuyorum," diyerek, kendisine bağıran önlüklü, kibir çuvalına boğuk ve korkak bir sesle karşılık verdi cılız adam.

"Düşmezsin, korkma. Hem düşersen ben seni tutarım. Kalk, yatağına yat," dedi doktor.

"Hayır! Hayır! Hayır!" diye bağırmaya başladı kemik torbası.


Şaşkınlıktan olacak, doktor bir adım geriye gitti.

Bu durumu fark eden kemik torbası, hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladı. Heyecanını bastırmaya çalışırken daha çok yoruluyordu. Konuşmasını bir maraton koşucusu gibi nefes nefese sürdürdü:

— Beni kimse tutmasın... N'olur... n'olur... n'olur... n'olur...


Bu şaşkınlığın karşısında bir açıklama yapmak zorunda hissediyordu kendisini, ki bu açıklama yapma zorunluluğu onu daha da heyecanlandırmıştı. Biraz kekeleyerek de olsa konuşmayı sürdürmekte son derece kararlıydı. Aynı nefes nefese kalan bir maraton koşucusu kadar hevesli bir şekilde bitime varmaya çalışıyordu:

— Kim-se tut-ma-sın. Tutma beni... sakın tutma! Bir başkasının beni tutmasındansa iki defa düşmeyi yeğlerim.


Doktor bu cevap karşısında tatmin olmamış bir surat ifadesiyle tiksinti ifadesi arasında bir yer bulmaya çalıştı. Tiksintili bakışları, suratında daha iyi yer ettiğinden onunla devam etmeyi istemsizce kabullendi. Yıllardır uğraştığı hastalarla arasındaki bir resmiyetti bu duygu hali onun için. Ortası yoktu duygularının. Tiksinti ve şaşkınlık yıllarını verdiği bu meslekte onun iki yakın dostu olmuşlardı. Bunca yıldır şaşkınlık duygusunu kaybetmemiş olmak da onu şaşırtıyordu hâlâ. Neler neler görmüştü ama hâlâ onu şaşırtan hastalarla karşılaşıyordu.

— Peki öyleyse... peki... peki... Düşersen tutmayacağım seni.

"Tutarsııııııın," dedi hasta, zayıf adam. Gözlerini kısarak tavana bakmayı sürdürdükten sonra devam etti konuşmasına:

— Hem de nasıl tutarsınız beni. Hepiniz beni tutmak için yarışırsınız hatta.


Doktor kendisine yabancı bulduğu bir gülümsemenin ortasında suratının kaslarının gerginliğini fark etti. Gülüyor olmanın farkındalığına erişir erişmez ciddiyete zorladı kendisini.

"Neden tutacakmışım? Tutmayacağım dedim ya!" diye bir çocuğa kızan ebeveyn muzipliğiyle kafasını salladı.

— Tutarsın... tutarsın... Tutmazsan insan olmadığını düşünürsün de ondan tutarsın. Hepiniz tutarsınız. Yoksa yaşayamazsınız. Sizi rahatsız eder düşmek düşüncesi. Düşen birini görmek sizin de düşebilen biri olduğunuzu getirir kibirli aklınıza. Siz düştüğünüzde tutacak insanlar biriktirmek istersiniz. İnsan, "düşmek" düşüncesini uzaklaştırmak için düşeni tutar. Yok eder düşebiliyor olmayı kafasında. Gerçeği süpürür halının altına.

"Tutarsam insan değilim," dedi doktor.

— İnsan değilsen tutmazsın. İnsansan tutmadığına yanarsın.

— Peki, ben burada değilken... kalkıp yatağına yatar mısın?


Kemik torbası, tuş olmuş bir güreşci misali açtı iki yanına kollarını. Omuzlarını iyice yere değdirdi mağlubiyeti kabullenir gibi. İlk defa baktı doktorun suratına.

— Evet... kapıda bekleyebilirsin. Ben yatağıma geçince haber veririm sana.

— Tamam o zaman. Ben çıkıyorum. Sen hazır olunca seslen bana.


Doktor kapıya çıktı.

Deli kendini astı.

İçeriden uzun bir süre çıt çıkmamıştı.

Delinin hiç ses çıkarmadan kendisini asmış olduğuna kimse inanmadı.

Doktor delinin yattığı yere yatmış ve kalbine bir mermi sıkmış şekilde bulundu. Bıraktığı nota ise "O haklıydı... kimse kimseyi tutmamalı. Tutulmaktansa iki defa düşmeyi yeğlerim." yazmıştı.