Yazın son demlerini yaşadığım bir sonbahar günü eve dönüyorken, yine o her fiile anlam yükleyen halim tesir etti.

Evimin önündeki ağaçların üzerinde cıvıldayan onlarca kuş, rüzgarın ağaçlara vurmasından çıkan o uğultu ve kızıla bürünen gökyüzü, beni bir duvar dibine oturttu.

Gökyüzü ne kadar büyük ve ıssızdı.

Serçelerin o küçücük halleriyle ait oldukları ağaçlara uçuşmaları ve rüzgarın dallardaki notaları.

Bir halde kaybolmuş gibiydim.

Her şey yerli yerinde ve öyle olağanüstü bir şekilde ilerliyordu ki seyrettiğim o hayatta, rüyayı uyumuyorken görüyormuşum gibi, gerçeklerden öte yerlerdeymişim gibi geliyordu bana.

Artık oradan kalkıp evime gitmeliydim, evde beni bekleyen bir hayat vardı.

Duvar dibinde ise içimdeki hayat.

Ben o gün duvar dibinden, duvar dibiyle birlikte evime gittim.

Gecenin bir vakti geldim duvar dibine.

Gök kızıl değil, kuşlar uyuyor ve rüzgar da yok ama,

içimdekilerin selamı var.