17/06/2024


Bazen, çok nadiren de olsa, yalnız olmadığıma dair bir yanılsamaya kapılıyorum. Tutunuyorum bu yanılsamaya, çünkü tutunabilecek başka bir şeyim yok. Sonra, gerçeklik vuruyor yüzüme tabii ki, er ya da geç. Kalıyorum öyle yerimde. Üstüme doğru gelen bir duvara toslamış da yere düşmeyi bile başaramamış bir şekilde kalıyorum. O duvar beni ezsin geçsin istiyorum. Ezmiyor, sadece yüzüme çarpıyor, sonra bedenimin her bir zerresine ama ezmiyor işte. Oysa ezse, canım daha az acıyacak. Uyuşacağım çünkü. Uyuşacak ve o duvarın çarpışını unutacağım. Unutsam, rahatlayacağım. Ama olmuyor. Bakıyorum duvara, duvar da bana bakıyor. Tam içime bakıyor, paramparça olmuş organlarıma bakıyor. Belki de hayret ediyor baktıkça. Çünkü ben de hayret ediyorum. Nasıl yaşıyorum bunca parçalanmışlıkla, hayret ediyorum. Niye yaşıyorum bunca parçalanmışlıkla, ona da hayret ediyorum. Neden zorluyorum? Ne anlamı var? Ne diye o duvarın karşısında dikilmeye devam ediyorum? Pes edemez miyim? Etmek istiyorum. Tüm varlığımla pes etmek istiyorum. Öyleyse, neden yapmıyorum? Neden hâlâ dikiliyorum? O duvarı yıkacak mıyım? Hayır. Evet. Bilmiyorum.