Duyguları yaşamamın gereksizliği. Mutsuz olmak da istemiyorum. Mutlu da bir yandan. Duygulara güvenmiyorum çünkü. İnsanı yarı yolda bırakıyorlar.

İnsanı hissettirdikleriyle baş başa bırakıyorlar ve ben ikili konuşmaları hiç beceremem. Arabanın tekerlekleri yavaşladıkça adrenalinin sönmesi gibi. Çekip gidiyorlar. Arkalarına bile bakmadan. Var ettikleri hislere aldırmadan. Beni, ve yaşattıklarıyla, bir daha yaşar mıyım belirsizliğiyle siliyorlar acımasızca. Acımasızlar. Duyguları oluştururken bitecekleri düşüncesi savaşıyor, bitiriyor beni. İnsanlarla tanışmak yorucu, onların gerçekten birer insan olduğunu, kafanda kurduğun, hayatını değiştirecek süpersonik yaratıklar olmadıklarını görmek çok daha yorucu. Şu an duştan çıkmış klozetin üzerinde otururken bu yazı paylaşılır mı, yoksa yok olup sonsuzluğa mı gider bilmiyorum. Sahiden bilmiyorum. Belki şu an hissettiklerimi bir daha asla hissetmem, hiç de hatırlamam. Ara sıra astrolojiye kafayı takmış, vegan ablaların öğütlediği gibi anı yaşıyorum işte n'apayım?