Elini rafa uzattı. Boyu yetmediğinden parmak uçlarında yükselmesi gerekti. Kitapların arasından en kalın olanı çekip çıkardı. Kitabın sararmış sayfaları zamana meydan okumayı hiç denememişti belli ki. Kitabın sayfalarını birbirinden ayıran o şişkin boşluğu; çok eski bir dosta rastlayacağını bilerek, içinde biraz da huzursuzlukla açtı. Birkaç zaman önce yok olup gitmesinler diye kitabın içine sakladığı duyguları, kuruyup büzüşmüşlerdi. Renkleri nasıl da solmuştu. Yine de böylesi daha az zarar veriyordu ona. Umut etmezse olmamasından korkmuyordu. Sevmezse eğer sevilmeyi beklemiyordu. Ağlamazsa gülmesi de gerekmiyordu. Ve inanmazsa kırılmıyordu. Bir an düşündü. "Burada tutmaya devam edersem yok olmazlar mı?" Sonra hatırladı: Onları saklamasının tek nedeni yaşama devam etmek zorunda olmasıydı. Sertçe kapattığı kitabın esintisiyle düşünceleri etrafa dağıldı. Kendi duygularını rafa kaldırdı. Bir başkasınınkinde kaybolmak için yeni bir kitap alıp okumaya başladı. Şöyle yazıyordu ilk sayfada:

İnsanlar kendi duygularını yaşatmak için sizinkileri öldürür.