Hangimiz gerçekten kurbanız? Yeme arzularının mı, duygusal boşlukların mı, duygusal açlığın mı temelde neyin kurbanıyız.
Tabi ki, çözümleyemediğimiz duygu ve düşüncelerin kurbanıyız ama en ciddi davranış bozukluklarının temelinde, travmalar yattığı kadar, duygularının çözümlenememesi de yatar.
Duyguların çözümlenememesini yemekle çözme arzumuz, yemekle o duyguyu ilişkilendirme aralarında bağ kurmamızdan ötürü yatar.
Peki bu bağ nasıl bir bağ?
Sevdiğimiz bir yemeği ya da bize iyi geleceğini düşündüğümüz herhangi bir yiyeceği yersek o yemek sonunda istediğimiz duyguya kavuşuruz.
Temelde arzulanan yiyecek olmaz, temelde arzulanan o duygudur. Yiyecek o duyguya ulaşmamızda sadece bir rol oynar yani aracıdır.
Savaşamadığımız duygularda genellikle bir müdahaleye ihtiyaç duyarız. O duygunun ağırlığından kurtaracak bir müdahale ya da o duyguyla başa çıkmamızı sağlayacak bir müdahale. Böyle bir durumda, yemeklere sığınmamız olasıdır. Çünkü yiyecekler bizi içinde bulunduğumuz ağır duygu durumuna karşın sakinleştirir, yatıştırır, ya da bize o an istediğimiz mutluluğu vererek çektiğimiz acıdan, içinde bulunduğumuz derin buhrandan bizi kurtarır. Kişi yemekle ilişkisini bu şekilde yaşadıkça, her seferinde yiyecekleri gitme davranışı sergileyebilir ve bur bir duygusal açlığa dönüşür.
Sonunda kişi, - duygusal açlık - duyguların ağır yükü altında yeme eğilimlerini tekrarlamaya ve bunu kendisine bir sığınak bir kurtarıcı olarak görmeye başlar.
~Fehmekar