Deneme yazalım bu gün. Türün kendisi bile "DENEME!" diyor ama zor olan her şey güzel değil midir? Her zaman değildir tabi :).

Sürekli günlük adı altında paylaşıyordum fakat günlük daha özel konulara değinen bir türmüş anladığım kadarıyla. Tanımlar bana pek bir şey anlatmıyor. Gönlüme yatmayan bir anlam dizesinin izi, nasıl kalabilir ki gönlümün yastığında? Sonuç olarak dökülmeye yüz tutmuş parçalarımızı döküyoruz şu satırlara. Devrildiğimizden mütevellit devrik cümlelerimiz. Yıkıldık, dibe vurduk. Ama iyi ki vurmuşuz ve iyi ki beraberiz. O kadar yalnızız ki bizler ve o kadar birbirinden farklı görünen ve aynı. Hepimiz vurduğumuz dipte ayaklarımızı hazır bekletiyoruz; tek temennimiz hep beraber çıkalım o yüzeye, güneşi artık bulanık görmeyelim.

Tüm ilişiklerimden arındırdım kendimi. Derler ya "dayak yemeden dayak atmayı öğrenemezsin." diye. Bizimki de o misal. Yıllarca kullanılmaya açık bıraktım kendimi. Çok zevkli bir tecrübeydi. Acı çekiyordum ama zevk alıyordum. Mazoşist olduğumdan değil; mentalite meselesi. Bence hepsi bir sınavdı. 3. tekil şahışla sohbetimiz bayağı koyudur. Aslen 1. tekil şahıstı da neyse...

İlk zamanlar nefes aldırmıyordu; herkesi kendin gibi sandığın bir kısım var ya, oradaydım. Sonraları onlar olmayı öğrendim. Bunu kullanmayı pek tercih ettiğim söylenemez (yalnızca zaruret durumları hariç). Bir şeyin farkına varmıştım; herkes bir hayat, başka bir hayat yaşıyordu. Bencilliğimin ruhumda kapladığı tüm alan aşikar olmuştu bir anda. Çıkarlar beyaz bayrak çekti, temenniler mola istedi, bahaneler ise kırmızı kart gördü o an. Bu yaraları sadece ben almıyordum. Başkaları da vardı. Yıllar beni sessizliğine bürüdü. İnsanların yalanlarını yakaladıkça gözleri daha da anlamlandı. Gözlerine baktım, yalan gördüm. Kiminin gözlerinde samimiyet. Kiminin gözleri bir karışıktı, şeytan mı olsam, melek mi diye fısıldıyordu bana; arafta ip atlıyordu. O gözlere şans vermiştim işte. Örnek olmaya çalışmıştım. Neredeyse hepsi kötü yanlarımı örnek aldı, yazık. Pet şişeye hapsedilmiş suları açıp ağaçların dibine dökmediler mesela. Bir kedinin, köpeğin başını sevmediler; sevgiyi, muhtaçlığı tadamadılar, hissedemediler. Sonrası zaten hepsi muhtaç oldu, yazık.

İnsanlar ceplerinin dolu olmasının onları kurtaracağını sanıyor. Çok sevdiğim bir söz vardır "malı sen korursun; ilim seni korur" der ismini hatırlamadığım bir zat. Sermayen büyüdükçe onu koruma zaruretiyle yüzleşirsin. İlmin büyüdükçe ise sadece rahatlarsın. Tarlaya gitmişsindir mesela. Bir domates, salatalık, patates nasıl ekilir, nasıl hasat edilir tecrübe etmişsindir. Kaç ay aldı, bunu toplarken bedeninde nereler ağrıdı, saat kaçta kalkmak zorunda kaldın? Veyahut bir fabrikada, o çıkan ürünleri işlediğin. Dediklerim anlamayana boş sözlerden ibaret. Malum, herkes okuduğu okulun imkan verdiği en zirve yerlerine dikmiş gözünü. Omuzlarında durduğu, düzeni sağlayan insanları küçümseyip es geçmiş. Aldığın para o ay kirada durduğun lüks apartmanı ödemeye yeter fakat ayaklarının altında gördüğün, küçümsediğin insanlar olmazsa doyabilir misin?