"Nasıl oldu hatırlamıyorum, şöyle bir sır devşirmiştim: Halsiz ve sıhhatsiz, tasarısız ve hatırasız, üzerinde güneşi ve iç çekişleri unuttuğum bir kuru döşekten başka şeyim olmadan, geleceği ve bilgiyi kendimden uzaklaştırdım. O döşekte uzanık kalır ve saatleri sayarım; etrafta, kendimi mahvetmeye çağıran aletler, nesneler. Çivi fısıldıyor bana: Kalbini del, çıkacak azıcık kan seni ürkütmemeli. Bıçak laf dokunduruyor: Ağzım şaşmazdır: Bir saniyede vereceğin kararla sefaleti de utancı da alt edersin. Pencere, sessizliğin içinde gıcırdayarak tek başına açılıyor: Yoksullarla sitenin tepelerini paylaşıyorsun, atılsana, açılmamın değerini bil..."