"Ne zaman gözlerimi kapatsam karşımda seni görmekten çok yoruldum." diye başlıyordu mektubu. "Ben hep o masadayım. Karşımda sen varsın. Yine. Ama ben konuşuyorum her seferinde. Öyle her zamanki gibi suspus oturmuyorum karşında. Hem de öyle konuşuyorum ki sorma. Ne çok şey varmış sana anlatacağım, şaşırıyorum. Ne zaman kapatsam gözlerimi hep orada buluyorum ben kendimi, sana bir şeyler anlatırken. Şaşılacak şey. Senden kaçıyorum sanırken şu gözlerimi kapattığım gibi orada bitiyorsun ya, vazgeçiyorum o an her şeyden. Geçtim sandığım o yollar. Boşuna yürümüşüm o yolları diyorum. O yollar ki seni sırtımda taşıyıp çiğnemişim hep. Heybemde taşıdığım senmişsin meğer. Onca zahmet boşunaymış. Ne gülmüştür bana kainat değil mi? "Şu zavallıya bak hey Allah'ım!" demiştir ağaçlar birbirine (hızlı yazıldığı belli, harfler iyice birbirine girmeye başlıyor). Artık gördüklerime de inanmaz oldum. Hiçbir şey bana yetmiyor. ''Nasibimde ne varsa'' deyip susmayı öğrenecektim güya. Ona kanaat edecektim. Başka bir şeyde gözüm yoktu, sözüm söz. Ama çok görme bana bu kadarını. Bir gün sana her şeyi anlatacaktım. Eğer bir gün konuşabilseydik, yalnızca bir gün. Hani bana öğretecektin ya bu dünyada dayanılabilecek tek bir şeyin olduğunu. Dayanamıyorum ya şimdi, canın sağ olsun. Sen de bana yalan söyledin ya, olur, artık her şey mümkün."
S., mektubu okurken kendini çok suçlu hissetmeye, içinde bir sıkıntı duymaya başladı. Devamını okumamayı bile düşündü (hep böyle biraz zalimdi). Demek ki onu bu hâle getiren, darmadağın birine dönüştüren oydu. Vah ki ne vah, o, S.'nin okumayı bile canının istemediği şu mektup kağıdının ıstırap içinde, göğsünü delik deşik edip yazarken ne çok canını yakmıştı. Talihsiz bir aşk hikayesi, yazık. S.'nin hafta sonunu böyle bir mektupla sıkıntı içinde geçirmeye hiç niyeti yoktu. Yoktu da işte yine de okuyordu. Nasıl oluyordu da o, S.'ye rağmen bu kadar şey hissedebiliyordu? S. bu, hayret içerisinde okumaya devam etti. Hep bir taraf daha çok sever derler. Bu hikayede S. az denecek kadar bile sevmiyordu. 1'e 10 ya vardı ya yoktu. Hayır hayır, S. 1 seviyorsa o 100 seviyordu. Karşısındakini neye çevirdiği hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. İçleri kan ağlatan bir hikaye işte böyle böyle başlamıştı.
Bu ondan gelen ilk mektup değildi. "Sen yaşanır sanıyorsun." diyordu. "Yaşanmıyor." S. değişik duygular içinde bir oraya bir buraya sürüklenip duruyordu. "Kaç kere geldim yokladım burayı, sen yoktun. Hiçbir zaman olmadın. Yanımda olduğun zamanlarda da kaçıp gitmenin yollarını aradın. Bunu arzuladın, inanamadım. Olsun, seni bu yüzden hor görecek değilim." S.'nin aklına bir düşünce uğrar gibi oldu, görünüp kayboldu (mektubu ancak ara vererek okuyabiliyordu). "Kabardığında başının üzerinde gördüğün bulutlar, hani üzerine üzerine gelecek gibi olduğunda beni hatırla." Derin bir nefes aldı, devam etti. Şöyle diyordu, "A benim açmaz yerdeki çiçeğim, ben sana dargın değilim. Küsemedim de hiçbir zaman, zaten bu saatten sonra seninle benim aramda böyle bir şey olamaz."
S. uzaklara daldı. Aslında bu yazının onu bu kadar etkilemesine kendisi de inanamıyordu. Ne vardı bu kadar uzatacak, bitti gitti her şey, ikimize de zulmediyor diye geçirdi içinden. Anlamıyordu. Muhtemelen onu bu duruma sevk eden sancıyı hiçbir zaman anlamayacaktı. Aralarında geçen o kısacık zamanın böyle bir serencamı getireceğini ikisi de tahmin edemezdi. Yanlış zaman, yanlış yer, yanlış insan. Onlar basit bir falda bile çıkmazlardı. Ya yanlışlıkla evlenselerdi? Birbirlerini hiç görmeden, tanımadan, öylece. O bu kadar sever miydi? Şimdi aşkından ölürken belki de o zaman S.'yi aldatırdı. Olamaz mı? Belki de eve hiç gelmezdi. Birbirlerini sevmeyen binlerce çiftten biri olurlardı. İmkansızlığın albenisi hiçbir şeyin yerini tutmuyor. İhtimallerin, gerçeklerin canı cehenneme... Sevecekti ne olursa olsun S.'yi. Denenmemiş yolların umuduyla o devam edecekti yaşamaya, S. etmese de.
Zehra Vurucu
2021-02-23T22:03:20+03:00Teşekkür ederim, yüreklere dokunabildiyse ne mutlu :)
Dilber
2021-02-23T21:54:30+03:00Yüreğinize sağlık. Çok etkileyici bir yazı :)