Yaptığımız her şeyin mükemmel olmasını bekleriz. Okuduğumuz her şiir ve her satır çok güzel olmalı hep.

Bunu film izlerken fark ediyorum. Birçok kişinin sevdiği filmi sevmiyor ama kimsenin bir şey anlamadığı filmlere bayılıyorum.

Peki mükemmel ne o zaman?

Mükemmel bana göre olduğu için mi mükemmeldir yoksa yapan öyle iddia ettiği için mi. Şahsına münhasır biraz da mütevazı birine göre hiçbir ürettiği mükemmel değilken ya bana öyle geliyorsa yapanın fikrine ve yorumuna mı kızmalıyım..

Mükemmellik isteği ve arzusu böyledir işte. Her şeyle çatışır her şeyle savaşır en güzeldir ama kime göredir biri tutar benim için diye çekiştirir bi eteğinden diğeri tutar herkese öyle olmalıdır diye atar yırtık kıyafetleriyle sokak ortasına.

Kusurlu olmanın en güzel yanı "e zaten kimse aksini iddia etmedi ki" deme özgürlüğüdür.

E zaten özgürlüğü.

Hayata gelen her şey hayata gelmiş oluşuyla zaten kusurların kucağına atılmıştır. Ah o mükemmel olanlar ve daha kötüsü olmaya çalışanlar. Hep bir şeylerin altına sokuşturduğumuz ve bahanelendirdiğimiz şey en içinde ufak bir kibirden geliyor görüyor muyuz bunu?

Rağmen kibrinden, yapabiliyorum kibrinden ve bazen yapamazsam bile kibrinden.

Kibri bir kere dinlediğiniz zaman içinizde şak diye kaldırıyor elini. Bak buradayım diye çığlık çığlığa göğsünüzde o nefesin sıcaklığıyla. Kibri durduran birçok şeyi de durdurur.

Kusur güzeldir, kadı kızında da vardır. Nazar boncuğudur. Kusura kusur demek bile ayıptır. Bir parçadır, şahsına münhasırdır.