çiçekler sulasan, kurumuş yaprakları kessen
sözgelimi tırnaklarını yemesen
akşamları erken yatsan iyi olur.
*
iyi olur elbet
yani şu süsenler, kır menekşeleri yok mu
ne desem
denizin bir tenhalıkla uyumu
kayboldu
kış çoktan unutuldu da ondan. bir akşam
bir manav bütün hüznüyle konuştu
salatalara vuran bir ışığın altında
sanki ortaköy’ de yarısı yanmış bir kışla
gene böyle bir sonuçtu
kış unutuldu kardeşim. artık
hiçbir ayak sesi birbirine benzemez.
*
bingöl’le istanbul arası
otobüsle kaç saat
yani istanbul’la bingöl arası
kaç saat otobüsle
kimine göre günlerce
kimine göre birkaç saniyedir
çünkü özlemler çeşit çeşit
özlemler ki binlerce
ah sevdadır ancak onları birleştirir
sündikan dağlarından aşağı
ısparta biraz gülümser
ısparta’nın ortası denizli çarşı
balıklar cansız yüzer
ey ülkesiz özlem, sen şimdi biraz dur
bir kadın neden olmayasın ya da yitik bir erkek
ah evet
size de sormak gerek
ey uçurumlar, köprüler
kış neden unutuldu.
*
mersin körfezinde batık bir gemi
ütünde kuşlar yüzen bir gemi
kaptanı seyhan suyunun başında
keklikle rakı içer
atar ruhunu bazen sulara
akışına suların
yani eliyle kars’ı gösteriyordur kars’ta
erzurum'da erzurum’u
bazen de
kör bir tüfeğin ucuna o ruhu
kuşlardan kuşlar çıkarır, kuşlara kuşlar ekler
yepyeni bir kuş yaratır
tüyleri kalbini saran
seyhan suyunun başında
ne olursun yolcu dokunma ona
bak, kan kırmızısı gözlerinin kenarı
benimle konuş istersen
dedim ya benimle konuş
yolcu
üsteleme kardeşim hangi kış unutuldu.
*
iyi olur, iyi olur
bartın’dan devrek’e yürüyen tavşan
bir kırk yılı beyazlatır durur
kırık yılda kırık kış işte, yok sayarsak ölümü
şuramızdan bir karakış savrulur
ben derim iyi olur, sen dersin kötü olur
bir ölü ovunurken bir başkası ovunmaya soyunur
kış durur.
*
izmir çarşısında bir kadın
güpegündüz bir kadın
gecelerini bilen, iç çamaşırlarını bilmeyen
dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen
çocukları olan, ama çocukları olmayan
güpegündüz bir kadın
tabancasıyla üç yerinden vurulur
yaz düşer yaprak yaprak
kan donar söylene söylene
kırılmış sırça gibi dökülür yerlere yaşamak
bir minibüs milas’a kalkar
bir minibüs bir daha milas’a kalkar
çakılır durur
söylesene ne olur, konuşsana ne olur
kış nerdeydi o vakit kime sorulur
ısıt şu ekmeği avuçlarında
ufacık dünyanı ısıt ısıt
yoksulsun ya ölümün daha büyük
entarin sümbüllü basma
sümbüller binbir delik
eh neden acısındı artık sana
unutuldu acımak
unutuldu bir kış daha.
*
(o kış mı, iyi bilmiyorum, o kış mı
salataların buza kestiği o kış mı
yalnızlığın, yoksulluğun bir salgın gibi
kente yayıldığı o kış mı
dükkanların erken kapatıldığı, şekerle tuzun birbirine karıştığı
-ve neydi, gene neydi bir hüznün özgül ağırlığı-
bütün yüzler birbirine benzerdi
bütün yüzler birbirinden doğardı
o kış mı, o kış mı
evlerde sokaklarda, fabrikalarda
hemen hemen her yerde
sanki herkes birbirine ağlardı.)
*
ey sonuç
neyin sonucu
alfabeye koydular ölü bir kuşun yavrusunu
-ah neydi gene neydi ölümün özgül uzunluğu-
ve neydi
bir ayvayla bir ayvanın arasında tüten sarılık
böceklerin uzun uzun yıkandığı sarılık
o zaman ki kar yağdı, kimse bir şey anlamadı
kapıları pencereleri sıkıştırdık
o donuk kanla, donuk olmayan kanla
ve ne çıkardı boz bir gökyüzü bizim olduysa
kalsak kalsak biz ikimiz kalırdık ki ne çıkardı
kirlilik yürürlüğe girmişti bir kere
aramızda hiç yoktan bir acımasızlık
üstelik karaciğerim, kalp çarpıntıları, vesaire
her neyse şuydu buydu
ben unuttum hangi kış unutulduydu.