I

Bizi deniyorlar ilk olarak
Tartışılmaz bir üstünlüğü deniyorlar
Birazını oyuyorlar toprağın
-Neresi
-İşte burası
Sığınak.

Hepiniz, ama hepiniz kendi karanlığını savunacak
Bütün hep kendi karanlığını
Duygular, duygularınız
Gözyaşı, gözyaşlarınız
Kendiniz için olacak.
Size yalvarırım beni karıştırmayın
Ben sadece bir sığınakçı
Alt yapan toprağın altını
Herkes kendi çaresine bakacak
Üstelik hadi durmayın
Çünkü kurtulmak gibi
Silkinip çıkmak gibi gün ışığına
Çok belli umutlarınız olacak
Ben sadece bir sığınakçı
Beni sakalı kırmızı diye düşünün
Bir meyhanede boynu bükük diye düşünün
Bir canavar gibi düşünün isterseniz
Herkes kendi düşündüğüyle kalacak.

II
Kızmayın ben sığınakçı
Oldu olacak
Bir çift tavla zarıyım aydınlıkta
Nasıl atarsanız atın öyleyim
Ne gelirsem geleyim
Budur en uygun olanı dünyaya
Yani size karşılık sizi
Savunan bir bakıma
Hiç değil iki kişi arasında
Bir gidip gelme olanağı
Bir bağ
Bir akşamı getiren bir sabahı
Sonra da biliyorsunuz
Biliyorsunuz sonra da
Ödevim
Hepsi bir çarktan çıkmış gibi
Umutla donatmak sizi.

III
Ona bakıyorlar şimdi
Durmadan ona
Bize yaşamasını geçirdi
Kendi yaşamasını
Öyle güzel ki
Ne?
Dünya
Konuşulmadan önce
Tanrı korusun anlamadı biri
Gümüş işlemeli
Bir hac çıkardı göğüs cebinden
Karamsarlık haçı
Elma kokulu bir eve girdi
Gökyüzü kemanlarını çalıyordu bu ara
Bir geyik heykeli
Yan yana semaverle
Odayla insanı olduruyordu
Cızırtılarla
-Bunu hiç unutmayın rica ederim-
Kar yolları kapadı diyordu
Biri de
Artık

Meyvalar kendi çevresinde dönemiyecek
Birinin de çok alıştığı bir şey vardı
Kapı
Sanki bir olmazlığa doğru
Açılıp kapandı.

IV
Siz de pek zayıfsınız size bağırmak düşer
İki tek çivi lâzım size
Çıkarıp asın diye papuçlarınızı
Size de biliyorsunuz
İçkiye eğilmiş sarışın
Size de
En sessiz harfleriyle çağımızın
Sonu gelmiyen bir yalnızlık

Size de size de
Bunu ben biliyorum sadece
Nasıl ki balıkları seviyorsunuz apaçık
Öyle
Nasıl ki okşuyorsunuz ipekli kumaşları
Öyle
Bir sabun elliyorsunuz kaygan, yumuşak
Belli bir ürperti içinizde.

Sizi de ama sizi de
Çıkarıp giyin diye şapkanızı
Birimiz selâmlamalı.

V
Biri gelmiş avuçlarımı yapıyor biraz
Onun çok uzakta bir evi var
Damlarından serçeler kalkıp
Bahçesinde kadınlar olup bir evi
Söyleyin, Diyarbakır’da her şey o kadar beyaz
Hem nasıl, çarşıdan alınır gibi beyaz
Sabahları gibi pazar günlerinin
Bana bir şey söyleyin uyur uyumaz
Bir derinlik öyküsü gibi
Beyaz atları gibi karanlık vâdilerin
Güneşleri çok, tanrıları az
Sizin çok uzakta bir eviniz var
Bahçesinde kadınlar dolaşıp
Çok serin yataklarında siz olup
Ağaçlar kımıldamaz.

VI
Biri bir gemici kasketi bulur
Bu arada aklından geçen bir tramvay
Nedense ölümü düşündürür
Bize ne
Elbette bize ne
Çünkü çok başka ölümler de var günümüzde
Güzelin en güzel olduğu yerde
Hızlının en hızlı olduğu yerde
Diyelim bir acılar ülkesinde
Ölüm.
Yok mu ya şaka gibi gelir size
Biraz da değişmek gibi gelir
Sıkılmak çok sıkılmak gibi gelir işte
Oysa akıldan geçen tramvay
Belli bir titreşim bırakır hepinizde.

Hücum öyleyse
Yeniden başlayan şeylere
Hücum!
Daha doğmamış çocuklara
Hücum!
Dallardan önce köklere

Ve hücum!
Yaşamaktaki ölmeye.

VII
Herkesin olduğu yerde biz de oluyoruz
En değerli yüzler halinde
Sonra hep beraber sığınmak
Nereye?
Kendimize.
Bir papaz dinleri götürüyor kiliseye
Biz çocuk kahveye giriyor azıcık
Bir adam karnına vuruyor elleriyle
İşte çok kadınsı bir akşam ortasında
Çok sevimli bir cinayet
Bir sarraftan giriliyordu içeriye
Ölüm olarak.

Ve size yaşamayı gösteriyordu
Çok rutubetli bir odada
Taşların ortasında
Bir yapışkan otu
Pencereye doğru.

VIII
Olanca kuvvetimle bakıyorum
Her yerde bir şeyler bulunuyor
Dokunma ve renk dağıtma şeyleri.

Bugün pazar kendimi selamlıyorum
Ve sanki kendimi tekrarlıyorum durmadan
İşte bir sarmaşığın son yaprağı gibi
Güneşe, öyle birden ki güneşe
Bir erkek, bir dişi olduğum zaman.

Demek ilk olarak kendimi tekrarlıyorum Nokta
Kim bilir, belki de ben
Bir türlü düşünmenin ilk karşılığı
Kendi yaşamamda

İNSAN
SANA GÜVENİYORUM
SAYGILARIMLA.