Serdil ekmek yapıyordu. Yoğurduğu, birbirine kattığı; altını üstüne, üstünü altına getirdiği tek şey hamuru değildi. Bu hareket yüzyıllardır içinde devam ediyor gibiydi. Kuru yazdan topladığı odunları kömürlükten aldı, ocağın içine yerleştirdi. Odunlar alevlenip kül olmaya hazırdı. Serdil bunu da gördü. Yüzyıllardır gördüğü gibi. Serdil her şeyi içinde görür, içinde duyardı. Her bir günü dışarıdan aynı gibi görünse de, her güne bir öncekine benzemeyen bir inceliği yazarak başlardı. Ateş yakmak da bir o kadar incelik gerektiren bir işti.


Serdil hep geçmişi görürdü. Ağacın geçmişini, ekmeğin geçmişini, suyun geçmişini, ateşin geçmişini... Bunca yolu ona varmak ve onunla yanmak için gelmiş olan odunlara istedikleri ateşi vermişti. Varlığı başka bir varlığa dönüşen odunlara bakmak.... Var olmaklığının teslimine bakmak... Yoluna başka bir var olan olarak devam etmesine bakmak... Kendisine bakılmasını hak ediyor muydu? Elbette.


Serdil'in baktığı bir başka şey ise, bilincinin kapanışını kimi zaman bir şölenle kimi zaman bir cenaze töreniyle yapan gece düşleriydi. Gündüz ekmek pişiren, ateş yakan Serdil kimi zaman o ateşlerin arasında dans eder, kimi zamansa o ateşe odun olabilirdi. Böylece duyularının yarattığı anılarla düşleri alay eder, kimi zamansa onu ödüllendirirdi.


Onun en büyük ateşiyse başkaydı, Efruz. Yüreğinin arkasında kalan, gölgesinin izlerini bir türlü yakalayamadığı Efruz...


-Efruz? Nerdesin? Bugün koca bir kış için ekmek yaptım. Üstüne tereyağı sürüp yemeyi ne kadar da çok severdin. Efruz? Sen gelirsin diye sobam hep yanar. sofram hep kuruludur. Çeyizimin en nakışlı örtüleriyle donatırım onu. Efruz? Üşüyor musun? Ben çok üşüyorum.


Zihninde bu cümlelerle uykusuna bakar Serdil. Bir de kapıya. Dışarıdaki tüm seslere bakar, hepsini ayırt eder. Yaprak hışırtısı, Efruz değil. Kapı gıcırtısı, Efruz değil. Rüzgar hırıltısı, Efruz değil. Hiçbiri Efruz değil.


Kış geçer, yaz gelir. Yaz geçer, kış gelir.


Serdil tekrar koyulur ekmek yapmaya. Geçen tüm kışların ekmeği kuşlara yem olmuştur, bu kış olacaklar gibi.


Serdil bakar. Serdil görür. Serdil içinde duyar.


Serdil'in duyamadığı tek şey ise kendi var olmaklığının yanarak koca bir özleme dönüştüğü ve her an onu besleyecek bakışlar biriktirdiğidir.


Yaz biter, kış gelir. Kış biter, yaz gelir.


Bütün mevsimler bekleyene kıştır.