mahzen katlarına dek deniz kokusu sinmiş,

ege’de meltem bile ninni fısıldıyor.

temmuz güneşi kadar sarı kızlar adımbaşı,

amcalar arnavut kaldırımlarda tökezliyor.

her sokakta naralar ve taverna tütsüsü,

çocuklar daha çocuk, delikanlılar sahiden genç.

 

gündüz mısır koçanları, yusufçuklar, serin bir güneş,

denize daim çırpılan açık mavi örtü bir seriliyor.

geceleri karış karış müzik ve silüet ressamları,

çalgıcısı gitarlı ve marakaslı iki koca herif,

masalara sayısız rom açtıran melani,

hayda rina nay ve soluksuz rum şarkıları.

 

araftan birince ilmek ilmek işlenmiş bu diyar.

melodiyle yüzen balıkların bir bestekârı olmalı,

iyonya ya da hristiyan tanrısı mıdır bilmem,

her nefeste huzurla yoran bir atmosfer oluşmuş.

heykel, resim ve masal sanatın en sarmal hali,

adacıkta şiir bilen balıkçılarca mekik dokunmuş.

 

sahilin kumları babaanne irmiği kadar ince,

açık denize sayısız yıldız inip karaya vuruyor.

suda envaiçeşit tür ve her esintide bahar kokusu,

mescitler sezar’dan yaşlı şapellerle iç içe.

yere tohum değse yeşil üstüne yeşil biter,

mesele sadece hürlük ama fidan defası kadar temizce.