Hangi ana doğurdu
Hüzünlü sema bakışlarında
Bir kız çocuğu
Ekmek tarlasında
Yüreklerde serzeniş
Gözlerde yaşamın murdar rengi
Kanatlandı;
Sumru yavrusu göğe
İzledi;
Karınca misali didinen annesini
Okşanası saçları rüzgârda
Gözlerinde yaş alnında ter
Elleri gibi kanıyordu yüreği
Kaçmak istedi uzaklara
Lakin;
Kıyamaz annesine
Canından bir parça katar yoluna
Gözlemekten yoruldu
Sumru yavrusu
Çırptı çocuk kanatlarını
Çekingen ve ürkek
Yaklaşırken annesine
Saplandı göğsüne
Tanrının pençesi
Annesinin unuttuğu gülü
Babasının çıkmayan sesi
Sumru
Korkuyordu
Yapayalnız başına kalmaktan
Yuvarlak kutuya sığdırılmış
Acı bir dünya
Başı sonu yok
Yoksulluk o kutuda
O kutuya hapsolacak
Zeytin karası gözler...
İki kardeş ağlamakta
Saçları kıvır kıvır elleri toprak
Çekingendi küçük kardeş
Mavi suların kıyısında
Ekmek tarlasında
Günde on dört saat ölmek
Ekmek tarlasında
Günde on dört saat ölmek
Ekmek tarlasında
Beni yuttu,
Şu küçük denizin mavisi
Tarlanın ortasında bez parçasından gölgelik
Solmuş yapraklar
Bir anne emzirmekte bebesini
Kararmış iki taşın üstünde
Çaydanlık
Ateşin kızılı altında
İnce bir duman yükseldi göğe
Güneşin kavurucu sıcağı
Yükseldikçe
Küçüldü gözler
Burun delikleri gerildi
Kemirdi yürekleri can
İnledi renklerinde güneş
Gördüm;
Küçük kızın gözlerinde
Umudun kayıp gidişini
Dudaklarda çorak toprak izi
Yürekleri kanatır yaşamın ta kendisi
Gözler yaşlı
Küçüğün karşısında duruşu anaçtı
Büyük kardeşin
Sumru yavrusu kaçmak istedi
Gözlerinde yaş güneşe daldı gözleri