kırgındık, kızgındık

önlüklerimizi giymiştik

üşüyorduk ve çok mutsuzduk

birkaçımız nedensizce ağlıyordu.

bağırıyordu öğretmen,

nefes alıyorsak eğer,

atatürk'e borçluyduk!


babamız yoktu, ismi uzaklıktı

annemiz korkaktı, geceleri ağlardı

sabahları duvar diplerinde yürürdük

yaz tatillerinde müslüman'ız diye,

hiç kimseye bulaşmazdık, 

hiçbir kızı sevmezdik, 

çekilmişti kulağımız, yanağımız kızarıktı

her yaz dedemiz ölürdü, üzgündük.


kırgındık, kızgındık

çürümüş dirseklerimiz vardı

bir de okuyup eşek olmama hayalimiz

milyonlarcaydık, açtık, açıktaydık

ama demokrattık.

büyüyordu ülkemiz görünmeyen yönde,

nedense tavanlardan sallanıyordu ipler,

ilk kez görüyorduk, şanslıydık oysa

kırmıştı ümitkar bir nesli,

ekonomik cunta.


her şeyin en iyisini bilirdik

pazar günleri meyhanede

cuma günleri namazdaydık

peygamberi severdik,

ama ona uymazdık.


biz çok ama çok kırgındık.

ama yine de haddi aşıp birini sevmiştik.

sonra sevdiğimiz kızlar da gitmişti

ve babalarımız da bize dargındı.

talan etmiştik annelerimizin hayallerini.

milyonlarcaydık, başaramamıştık.

kimseyi mutlu edememiştik,

kendimiz de dahil.


onlar yatlarındaydı, vatanlarını severlerdi

parçalanmış bir vücudun edebiyatını yaparlardı

türk bayrağı asılmış harabe evlerin

sözde acılarını tanırlardı.

bizler ölürdük, onlar yaşarlardı

bizi sevmezlerdi, ağzımız küf kokardı.

yine de iyi adamlardı,

bize şükretmeyi öğrettiler,

kendileri asla doymazlardı.


dedim ya biz çok kırgındık,

hem okumuştuk hem eşektik.

ve bizi sonunda ikna ettiler

boynumuza bir zincir taktılar görülmez

sakallarımızı yoldular, saçlarımızı kestiler

biz ulu türklerdik öğretmenimiz demişti

ne ululuk kaldı ne de türklük,

kapitalizmin kölesi olduk, çalındık.

hem de milyonlarcaydık.

lakin güzel harcandık,

görülmedi, bilinmedi.

yalnızdık.