insan içine çıkılmaz bu öfkeyle,

bir darağacında sallandırsan

ya da boynuma dolasan şefkatsiz ellerini,

ancak öyle bakabilirler bana.


ölü yüzüme.


bu kimin kanı?

insan kendi kanının kokusunu bilmeli,

ve hatta tadını da!

tanımalı kendini cesetlerin arasında,

ve gömebilmeli derin bir mezara.

çünkü insan gider, koku kalır;

his kalır, duygu kalır.

mesela elleri kalmaz, gözleri gider,

en sevdiği kıyafeti, parmağındaki yüzüğü,

o gece kurduğu hayali, sonra yerim diye sakladığı bisküvisi.


her şey gider bir çırpıda.

ama nasıl hissettirdiği kalır öyle,

mıh gibi kazınır aklına,

silmek istese silinmez,

ancak kendini atmalı bir binanın en tepesinden,

bilekleri incelmeli ıssız bir gece yarısında,

ya da cesareti varsa belki, sallandırmalı vücudunu bir urganın ucunda.

çünkü,

insan öldü mü, kendi hisleri de gider.

ağlama parkında hep dinlendiği salıncağı, özlerim diye beklettiği sevgilisi,

en sevdiği kazağı, o gün ağladığı nedenleri.


her şey gider bir çırpıda.

ama nasıl hissettirdiği kalır öyle.