sadık olmadığım kadının hayaletine sadığım


şimdi ekmek ve şarap şöyle bir yanda dursun

akşamlar vurulsun veya tenhalar gündüz

akrep üçe vursun, mehpâre kadınlığına ağlasın

bir otobüs kapımı çalsın, kapım sana açılsın

bir yıldızın gafil düşmesi gibi güne

perdeler günü benden kaçırsın


salkım saçak kondurulmuş yüzüne tebessüm

güzelim sözlerinde mektup sersemliği

ben senin gibi imgeler kuramam ki

yanında bir buğday gibi yavan şairliğim

başım erdikçe sana secde ediyorum

bir edebiyat kumpanyasıyla alıyorum soluğu

at arabalarında taşınır ırgatlığım devrilmeden

adım attığım her şehre mabedini dikiyorum

kadim sen, kıblem sen, kabem sen


kandillerden seherin ışıkları yükseliyor

gözleri mahmur sokaklara seni anlatıyorum

senin adınla başlıyorum günün bereketine

-simitçiler çocuklarla bir yerde kardeştir

ve dükkan açmak matah bir iş değildir

bunu da biliyorum-

ben seni söyledikçe ellerim bolarıyor

incir çekirdeğini doldurmaz işlerle

gönlümün tezgahından çıkarıyorum ekmeğimi


...

suratıma kapanan kilise kapılarını yakacağım

sonra bir eşiğe çöküp sigara yakacağım

bunun için para alacak değilim

sonra gidip bir minareyi boydan devirecek

suratıma tükürmüş imamın sakalını keseceğim

bunun için de

...


şimdi tüm bu kötülükler bir yanda dursun

ben senin sahilinde oturmuş seni düşünüyorum

çocukluğum gibi biliyorum burayı

attığın her adım aşina

senin olduğun her yer memleket

güzelim, her fani gibi öleceğim elbet

bunu damarımda akan kanda hissediyorum

yarında görüyorum

seni düşünüyorum, güzel geliyor ölüm bile