Kocasının yokluğunu hissedecek kadar aklı yerinde değildi, duygularını da kimse bilemezdi. Yanında birisi ağlarsa ağlıyor, gülerse gülüyordu. Bütün akrabaları, komşuları ve alışveriş yaptığı esnaf da bilirdi ki eserikli kadındı Elif Gelin. Kocasının kendisinden önce evlenmeyi düşündüğü nişanlısı kocası askerdeyken başkasına kaçtığı vakit şimdiki kocasına (rahmetli Osman) haber yollayıp üzülmesin ben ona gelin olurum demiş. Osman’a saldığı haberden ötürü de ismi Elif Gelin olarak kalmış. Osman da kendisinden kaçanın değil kendisine gelenin kıymetini bilmiş ve ömrü yettiğince Elif Gelin’i mutlu etmeye çalışmış.
Elif Gelin’in en büyük sevdası çiçekleridir. Kimse çiçeklerine dokunamaz, kimse ondan izinsiz çiçeklerinden alamaz ve çiçeklerini koklayamaz. Osman portakal ağacı diktiğinde çiçeğine gölge olur diye her gün gizlice tuzlu su döküp ağacı boy vermez etmişliği vardır. Çiçeğinin yerini değiştirmek aklına gelmez, o kadar akıllı değildir Elif Gelin. Bende akıl olsa bu Osman beni almazdı der gülerek. Osman Dede de ben seni aldım ya bende de akıl yokmuş der her seferinde. Çiçeklerinin güzelliğinden bahsedildiğinde yüzünde oluşan gülümsemenin etkisiyle gece uyurken gıcır gıcır yediği dişlerinin yarısı görünüverirdi. Osman Dede, her seferinde dişlerini yer sabaha kadar beni uyutmaz bu kadın der ama yine de Elif Gelin’in yanında yatardı.
Çocukları olmadığı için Osman Dede’nin tek düşüncesi öldükten sonra Elif Gelin’le kimin ilgileneceği olmuştur. Nitekim Osman Dede Elif Gelin’den önce göçüp gitti bu dünyadan. Hastanede yatan Osman Dede’nin ölüm haberi geldiğinde haberi getirenlerle birlikte ağlarken bir anda tavukları kümese koymaya gitti Elif Gelin. Kümesten gelirken de tavukların yumurtladığı iki yumurtayı elinde getirmeyi unutmadı. Başsağlığına gelenlerle laf edip gülmeyi ihmal etmediği gibi ağlayan olunca da kocası için ağlayıp ağzına yer fıstığını atıverdi. Ağlarken çayın şekerinin az olduğunu söyleyip çayına üç kaşık daha şeker attı. Acısı büyüktü Elif Gelin’in, sadece acısını yaşamayı bilmiyordu.
Başsağlığı ziyaretlerini pek sevmişti Elif Gelin, gelen gidenle sobet etmek hoşuna gidiyordu. Akşam olunca da türkü söylenen kanalı açıp türkü dinliyordu. Her türküde de Osman çok severdi demeyi ihmal etmiyordu. Herkesin hayat arkadaşını anma şekli farklıydı. Dua da okuyordu elbette ama kimse amin demezse duasını hiç bitirmiyordu Elif Gelin. Türkü öyle miydi? Biri bitiyor diğeri başlıyordu.
İki hafta sonra torun kabul ettikleri Halil’e mermerci Musa’yla konuşup konuşmadığını sordu.
_ Mezarını yaptıracağım merak etme sen.
_Mezarı değil benim mutfağı yaptıracaktın oğlum unutma onu.
_Tamam onu da yaptıracağım.
Osman Dede vakti zamanında izin vermemişti mutfak taşının yenilenmesine. Osman Dede biliyordu ki yaptırdığını beğenmeyip her sene yeni bir mutfak taşı isteyecekti. Artık Osman Dede’nin olmadığının farkındaydı Elif Gelin. O halde mutfağın yapılmaması için de bir sebep yoktu. Mezar aklına gelmemişti Elif Gelin’in, tıpkı Halil’in aklına mutfak taşının gelmediği gibi. Nihayetinde ikisini de mermerci Musa yapacaktı.
Osman Dede’yi kaybedeli iki hafta olmuştu. Elif Gelin mutfak taşının modelini ve eşinin mezar taşını seçmek için mermerci Musa’ya gidecekti. Mermerci Musa’nın atölyesine giderken mezarlığın önünden geçiliyordu. Halil’in annesi her ne kadar Halil’i uyarsa da Halil pek severdi Elif Gelin’i konuşturmayı.
_Elif nine dedemin mezarına çiçek dikeceğim.
_Kurban olurum Halil’im, çok severdi seni. Dedenin mezarını çiçeksiz bırakma.
_Senin evinin önündeki çiçeklerden götüreyim diyorum. Daha mutlu olur.
_Oğlum, deden hiç sevmezdi çiçekleri. Huysuzlanmasın boş ver.
_Ee az önce çiçeksiz bırakma dedin.
_Oğlum boş ver çiçeği.
Kıyamadı çiçeklerine Elif Gelin, atölyeye varır varmaz da önce mutfak taşını sordu. Bütün mutfak taşı modellerine tek tek baktı ve seçti. Mezar taşını da Halil hatırlattı, ne hikmetse mezar taşına hemen karar verdi. Zaten gençliğinde Osman’a gelin gitmeye de çabuk karar verip hemen haber salmıştı. Atölyeden dönüşte mezarlığa uğramaya karar verdiler. Mezarın yanına giderken diğer mezarların üzerindeki çiçeklere bakıp gülüyordu Elif Gelin. Mezara yaklaşınca Halil’in annesine komşusu Döne’nin mezarını sordu. Önce oraya mı gitsek dedi, sonuçta Osman yatıyordu, acelesi yoktu. Belli ki komşusu Döne’yi özlemişti, kocası Osman’ı daha yeni kaybetmişti.
Osman Dede’nin mezarı başında dua ederken birisinin amin demesi gerekti. Yoksa Elif Gelin elleri semada ne zaman duracağını bilmeden saatlerce türkü söylerdi! Duayı ne de olsa Halil ediyordu.
_Elif nine Osman Dede’ye söylesene mutfak taşı aldığını.
_ Aldım mutfak taşını, sana çiçek getirecektim evin önündekilerin hepsi kurudu.
_Kurumadılar yalan söyleme. (gülerek)
Elif Gelin’in acısı büyüktü, sadece acısını yaşamayı bilmiyordu.