Zaman geçtikçe evren büyümeye, Elveros bu bitmek bilmeyen evreni keşfetme arzusuyla dolup arşınlamaya başlamıştı. Önceleri kendiyle alakadar olmuş, gücünün manasını sorgulayıp durmuş ve yeteneklerini keşfetmek için şahsıyla epey vakit geçirmişti. Kudretinin derinliklerine indikçe düşüncelerindeki manayı bir türlü bulamamıştı ve her çabası onu daha da çaresiz bırakmıştı. Hemen ardından efendinin o ulu sözlerini anımsadı… "Ey Elveros… Ne diye kendinle alakadar olursun, alakadar olunacak bunca şey varken ve ne diye kendini yorar durursun vakti geldiğinde kudretinin manasına kavuşacakken… Vakit geldiğinde bilinmeyen her şey bilinecek gize karışanlar ise peyda olacak... Aydınlanmayan tek bir karanlık dahi kalmayacak ve sen kudretinin manasını o vakit yüreğinde hissedeceksin… Yazgınla mükafatlandırıldın, aynı zamanda bu yazgın senin cezan da kılındı… Zira göz bir kere görüp, akıl bir kere idrak edince o vakit gönül daha fazlasını arzulamakla arsızlaşır… Bu sebepten sana gönlünü avutacak sabrı bahşettim… Sabırsız olman yalnız ıstırabını körüklemekten ziyade faydasız da bir iştir… Bu sebepten de sana cezan ve mükafatın arasında seçim yapabilesin diye iradeyi verdim…” Bilahare kendiyle dolu olduğu ve inatçı merakını dizginlemeye çalıştığı sıralar sıkça yıldızlara da göz gezdirmişti Elveros. Her biri ayrı şekillerde ve güzellikle parıldıyorlardı. Lakin Elveros aralarında apayrı parıldayan birkaçını çoktan fark etmişti ve onları diğerlerinden farklı kılan maharetleri hususunda kehanetler üretmeye çoktan başlamıştı. Diğerlerinden daha kudretli ve daha iri görünümlüydüler. İçlerinden bazısı bağlı olduğu yerden hiç ayrılmayacakmış gibi dursa da, bazısı sürekli göğün üzerinden kayıp duruyordu. Meraklı bakışlar cevabın onda olduğunu bildiği efendisini aradığı sırada BİR, çoktan yanıt verme gayesiyle Elveros'a tecelli etmişti.

“Ey Elveros… Çıkar düşüncelerinin ve meraklı bakışlarının ardından aklına düşen sualleri…Nedir senin sükunetine heyecan katan? Nedir aklının almadığı ve yüreğinin kati suretle tatmin olmadığı… Ben ki Göğün Efendisi…Sonsuz ve mutlak ilim sahibi... Gökteki her şeyi yarattım ve onları emsalsiz güzelliklerle donattım… Elbet yüreğini yatıştıracak bir şeyler gizlidir sözlerimde ve akıl sır ermez ilmimde...“

Ardından her şeyi gören bakışlarını keşfetme edasıyla süzülmekte olan Elveros’a çevirdi. Gözlerinde niyetini teşhir eden kıvılcımların ve hiçbir hakikatle tatmin olmayan yüreğinin arsızlığında onu huzursuzlandıran bir şeyler vardı.  

"İçlerinden birini gördüm..." dedi Elveros efendisine karşı... “Her hareket edişinde yeni ışıklar başlarını gösterdiler karanlığın ardından… Her kayışında göğün üzerinde bir şeyler değişti… Sanki değişimin geleceğini önceden seziyor gibiydi... Ya da hareket etmesiyle değişimi kendi getiriyor gibi..." Bekledi ta ki yanıt gelinceye kadar en ufak bir işmar etmedi Elveros.

"O ki Maral… Seyir Yıldızı... Onu geleceğin elçisi kıldım… O ki her hareketinde evrenin deviniminin elçisi olmaktadır ve her hareketi hadiselerden haberler taşımaktadır. Değişimin geleceğini önceden sezer ve onu tüm yaratılanlara bildirmekle vazifelendirildi. "

Ardından Elveros diğer yıldızı işmar etti. Parıldadığında diğerlerini şavkıyla gölgede bırakanı...

"Ey Göğün Efendisi… Ya oradakinin vazifesi nedir… Pek sık parıldamayan, lakin parıldadığında diğerlerini şavkıyla gölgede bırakan..."

"O ki Silennus... Hüküm Yıldızı… Hüküm yıldızı Silennus bana, benim kudretime bağlıdır… Yalnız ben hüküm verdiğimde parıldar ve hükmümü tüm yaratılanlara bildirmekle vazifelendirildi. "

“Ben ki ilk yaratılan… Elveros… Ne o dilemedikçe efendimi görebilir ne de buyurmadıkça hükümlerini duyabilirim… İçlerinde benden daha kudretlileri de olmalı öyleyse...”

“Onlar yalnızca kudret sahibiler lakin yaşam dolu değiller… Ne kendi kararlarını verebilirler ne de iradeleriyle karşı koyabilirler… Lakin sen tüm evrenin içinde benden sonra gelen en kudretlisisin ve öyle de kalacaksın... “

Efendi Elveros’un aklında yanıtsız kalan ne varsa hepsini bir sonuca bağlamış, evrenin kaidelerini en sevdiği eserine öğretmekten dolayı büyük bir hoşnut duymuştu. Elveros ise efendisinin her kelamında ona karşı beslediği derin sevgiye iyice bağlanmıştı. Efendisine duyduğu hayranlık ve kudretine olan saygısı gitgide artmış, sevgisini kazandığına olan inancı ise nihayet tatmin olmaya başlamıştı. Ardından diğer büyük yıldızlardan olan Rexenor, Orilana ve Agafi hakkında da sualler sormuş, Efendi tüm sükunetiyle anlatmıştı en güzel eseri Elveros'a ta ki hüküm yıldızı Silennus yeniden parıldayana değin… O vakit Elveros'un ilahî bakışları şaşkınlıkla efendisine kilitlenmişti. Sevgiyle ve güvenle dolmuş ruhani bedenini aceleci bir korku ve hükmün belirsizliğinin şüphesi kaplamıştı. Uzun bir sessizlik vuku buldu ve yalnızca hüküm yıldızının şavkının mırıldandığı ezgi duyuluyordu ve bu ezgi yeni geleceklerden bahsediyordu. BİR bakışlarını Elveros'a çevirdiğinde Silennus’un parlamasına sebep olan hükmünün onda yarattığı düş kırıklığını görmüştü ve dedi ki:

"Yalnız olacağını düşündüğünü söyleme… Kuşkusuz senden sonra gelecekler de olacaktı... "

BİR'in kelamları Elveros'un zihninde adeta çalkalanmaya başladı. Silennus’un şavkının sebebi şimdi en aşikar haliyle karşısında duruyordu. Lakin o bunca vakittir her şeyin kendisi için yaratıldığını sanıyordu. Tüm bu evren, bu yıldızlar ve geride kalan tüm güzelliklerin tek öznesi yegane kendisiydi. Ondan başkası olmayacak ve kendinden başkasıyla efendisini paylaşmak durumunda kalmayacaktı. Gitgide içini kaplayan korku Elveros‘u bilinmeyen his demetlerine doğru sürüklüyordu. Bakışları gelmekte olanların elçiliğini yapan Silennus'un eşsiz şavkıyla kıvılcımlanıyor, derinlerinden gelen büyük bir kudretle içinde yükseliyordu. Bu yaratılacak olanlara karşı duyduğu ürkütücü bir histi. Pek gazap dolu, acıyla sönmüş yıldızların ıstıraplarıyla bulanmış bir his… Ya ardından gelenlerde kendisiyle aynı mı olacaktı? Yoksa kendinden alçak mı olacaklardı ya da makamca yüksek? Artık o efendisine duyduğu sarsılmaz inancı kırılmış, saf katıksız sevgisine ise evham karışmıştı. Hüküm verilmişti. Silennus bunun en büyük delili olduğunu tüm evrene haykırmış ve geriye yalnızca olacakları beklemek kalmıştı. Elveros’un efendisine sual edeceği pek çok şey vardı. Lakin bunları söylemek yerine her birini kendine saklamış ve derin düşüncelerinin ardına gizlenip gerçekleşmekte olanı seyre koyulmuştu.

        Bilahare yıldızlar ve gök taşlarıyla süslenmiş olan evrenin içinde yedi ışık daha BİR'in hükmüyle baş göstermişti. Her biri ayrı güzellikte ve kudretle donatılmış ve birbirlerine has bir bağ ile bağlanmışlardı. Yaratılışça Elveros'a benzeyen bu kudretlere BİR tarafından "İlahî Varlıklar" mahlası verildi. Önce içlerinden şavkıyla göz dolduran yükseldi. Meraklı bakışlar tarafından süzülmesi ve aralarından bazılarının huzursuzluk hissiyle onu çevrelemesi şavkını zerre etkilememişti. Işıl ışıl ışıldıyor, varlığının ve kudretinin gayesini kavramaya çalışıyordu. Sarı ve beyazın hakim olduğu ilahî bir görünüme ve kanatlara sahipti. Belki de şimdiye kadar var olanların en güzeli mahlasını takınacak kadar güzeldi. Hemen ardından şavkından ziyade heybetiyle öne çıkan yükseldi. Bu ilk olanın yanı sıra daha sönük bir şavka sahipti. Lakin oldukça kuvvetli ve iri yarıydı. Süzülüşü ve yükselişini sarsıntılar şeklindeki karşılaşmıştı kuşku içerisinde kalan diğerleri… Böylece diğerleri tarafından ilk çekinilen ve hürmet gören olmuştu. İri heybetlinin ardından pek de niteliği anlaşılmayan lakin derin ürpertilere sürükleyen ilahî varlığa gelmişti sıra... Onu gözleyenlerin içini manasız ürpertiler kaplamış, soğukluk kimileri için ilk kez başını çıkarmıştı o gizli kalmış hislerin arasından her birinin içini titreterek… Ardından ise deva niteliğinde güven verici bir şavk yükseldi. İlahî varlıkların çoğu ona doğru yanaşmıştı. Şavkı güven saçıyor ve huzur veriyordu. Koruyuculuğun ve güvenin sembolü gibiydi. Onu ise peşi sıra uçuşan hâkî renkleriyle bezenmiş ilahî varlık tamamlıyordu. Şavkına maruz kalanlar olanları idrak etme hissine kapıldılar. Sanki daha önce hakimi oldukları şeylerin sebebini idrak etmişçesine bir o yana bir bu yana uçuşup eşsiz gök kubbenin altında süzülmeye başladılar. Çok geçmeden diğer ilahî varlıklar da yükselmiş ve kimileri için can sıkıcı olan bu yükselme seremonisi nihayet sona ermişti.