Gözlerimi açtığımda kocaman bir çöplüğün kenarındaydım. Öyle bir koku vardı ki sağır, dilsiz olmak gibi burunsuz olmayı çok istedim. Neden orada olduğumu sorgulamak yerine bu kokudan kaçmak istedim. Etrafımda köpekler vardı bu yüzden de biraz ürkmüştüm. Düşünmem için uygun bir zaman olmadığını düşünecek kadar düşündüm. Bir anda hareket ettiğimde oldukça hızlı olduğumu fark ettim. O kadar kokunun arasından toprağın kokusu da oldukça yakın geliyordu. Arkamdan köpek sesleri de geldiği için durmak istemiyordum. Köpekleri çok sevsem de maalesef korkuyordum. Oysa şimdiye kadar hiç köpek kovalamamıştı. Bu ilk oluyordu ve ben daha da hızlanıyordum. Küçükken “Bak köpek geliyor. Yemezsen köpekler seni ham yapar.” diye büyütüldüğüm için korkuyordum. Hiçbir zaman bir çocuğu ham yapan köpek görmesem de buna inanmıştım.
Koşmaya devam ediyordum ama sesler de kesilmiyordu. Bir an durdum. Ne olacaksa olsun artık dedim. Arkamı döndüğümde köpekler de durmuştu. Bir tanesi hariç hepsi küçüktü. Anneleri olmalı dedim. Neden kovaladıklarını sormak istediğimde istemsizce havladım. Onlar da havladı ve dediklerini anlıyordum. Kafamı yere eğdiğimde patilerimi gördüm. Hem insan gibi hem de köpek gibi konuşabiliyor ve onları anlıyordum. En son Kafka okuduğum aklıma geldi. Ben de güne köpek olarak uyanmıştım. Ne yazık ki Kafka olmadığım için işe nasıl gideceğimi düşünmedim. Kafka’yla aynı ülkede yaşamayı o an yeniden istemiştim ama buna kader falan diyerek geçiştirdim. O an geçiştirmem lazımdı. Durumumdan şikâyetçi değildim ama açlık çok kötüydü. Acaba kaç gündür karnımı doyuramamıştım. Bilmiyorum. Karşımdakiler kardeşlerim ve annemdi. Onlar da neden kaçtığıma hâlâ cevap bekliyordu. Çok susadım ve açım dedim. Onlar da aynı durumdaydı. Çöplükten oldukça uzağa gelmiştik koşarken. Tekrar çöplüğe dönmek yerine şehre doğru gitmeliyiz. Belki orada bize yardım edenler olur diye düşünmüştüm.
Şehre giderken bir umuttur diye su ve yiyecek arıyorduk. Pis su birikintilerinden az da olsa dudaklarımızı ıslatmıştık. Şehrin girişinde diğer köpek arkadaşlarımızla karşılaştık. Kimisini çöplüğe boş yere gitmemeleri için bilgilendirdik. Onlar da şehre girmenin tehlikeli olduğunu söylese de annemiz çöpler toplanmadan bir şeyler bulma umuduyla dönmek istemedi. Yarası olmayan bir köpek bile yoktu. İçlerinden birisi aç kalsan da en azından güvende olursun demişti. Yine mi, dedi annemiz. Herkes başını yere eğdi ve yoluna devam etti. Kimisinin gidecek hali bile yoktu.
Biz küçük olduğumuz için çöplere atlamakta zorluk çekiyorduk. Annemiz bakardı. Ne bulursa bizimle paylaşırdı. Hiç kendisinin de yediğine şahit olmadım. Sokakları gezerken birileri kardeşlerimden birisine tekme atarak geçti. Sinirle üzerine havlamaya gittiğimde bana da bir tekme vurmuştu. Baktım ki bizimkiler çoktan kaçmışlar. Benim korktuğum köpekler miydi, bunlar? Ben de çaresizce yanlarına gittiğimde böyle şeyler yaparsak fazla barınamayacağımızı söylüyorlardı. Barınaklara bile gönderirler demişlerdi. Barınaklarda bize bakarlar dediğimde hepsi yine kafasını yere gömmüştü. Kardeşlerimden bir tanesi, “Bilmiyor musun, barınakların halini? Gittikten sonra dönen oldu mu? Dönenleri de görmedin mi? Kaçtılar geldiler ama iğne yemekten kendilerini kaybetmişlerdi. Bize kimse bakmaz. Bizi seven de pek nadirdir. Hele de sokak köpeğiysen kimse sevmez işte. Bunları gördük ve yaşadık, oralara umut bağlama.” dedi. Ben ne diyeceğimi bilmiyordum ama öyle konuştuğum için bana sinirlenmiş gibilerdi. Bu yüzden haklısınız açlıktan oluyor diyerek geçiştirdim. Benim aslında insan olduğumu bilmelerini istemiyordum.
Neredeyse akşam olmuştu. Köpeklerin toplandığı belli yerler varmış. O yerlerden birinde kalacaktık. Akşam karanlığında birçok ses gelmeye başlamıştı. Bağırış, yakarış, yalvarış sesleriydi. Kimisi anlamasalar da insanlara “Yapmayın.” diyordu. Kimisi diğer köpeklerden yardım istiyor, kimisi ise artık durumu kabullenmiş diğer köpeklere kaçmalarını söylüyordu. Evet, tam olarak belediye ekiplerinin barınaklara toplama yapacağı güne uyanmışım. Ellerinden ekmeklerini alsan gözünü, dilini, kulağını kapatacak insanlar da silahlarını almışlar köpek kovalıyorlarmış.
Annemiz telaşa kapılmıştı. Birbirimizden ayrılmamamızı tembihledi. Sokakları kontrol ede ede ilerliyorduk. Şehrin içi kadar dışı da tehlikeliydi. Şehrin ücra bölgelerinde daha çok olacağımızı tahmin ederek oralarda da dolaşanlar vardı. O ücra yerlerden birisine girmek üzereydik. Karşımıza birisi çıktı. İğrenç bir şekilde sırıtıyordu. Buldum sizi, bugünün yevmiyesi de çıktı diyordu. Annemiz ona saldırıp geçmek zorunda olduğumuzu fısıldadı bize. O ise hırlamayın lan diyordu. Hırlayan biz değildik de bunu bilmiyordu. Biz havlasak da üzerimize gelmeye başladı. Kardeşlerim ve benim kaçmamı söyledi annemiz. Mecburen kaçtık çünkü gidenler de bir tekme yiyerek dönmüştü. Bir çöp konteynerinin arkasına geçtim. İzledim. İzlemek zorunda kaldım. Annemiz zaten yaşlanmıştı. Korkutmaya gücü bile yetmemişti. Bu insanım diye geçinen varlık da arkasından bir sopa çıkararak vurmaya başladı annemize. O vurdukça annemiz, “Kaçın.” diyordu. Annemiz öyle dedikçe dilinin olmasının hiçbir anlamı olmayan da “Kes lan.” diyerek vuruyordu. Hiç acımadan vurdu. Vurdu. Vurdu.
Ölmüştü. Bizim peşimize düştüğünde biz kaçmıştık. O da gururla dönmüştü. Peşinden gitsek aynısı da bize olacaktı. O gece güvenli bir yer bulup uyuduk.
Uyandığımda yatağımdaydım. Hemen uyuduğumuz yere gittim. Hepsi beni görünce korkarak kaçtılar. Peşlerinden gitsem de yetişemedim. Öldürülen köpeğin olduğu yere gittiğimde insan olduğunu iddia eden de orada oturuyordu. Sanırım yevmiyesini bekliyordu. Polisi aradım ve gelene kadar onunla konuştum.
“Hiç mi acımadın?” diyerek yanına yaklaştım.
“Niye acıyayım? Sabahlara kadar bağırıyorlar. Çocuklarımız sokağa çıkmaya korkuyor. Sana mı kaldı, lan?” dedi.
“Kime kaldığını göreceksin. Sabahlara kadar ne için bağırıyorlar hiç düşündün mü? Sen karanlıktan geçen bir şey görsen sen de sabahlara kadar bağırırsın. Bir gün aç kalsan onlardan daha fazla bağırırsın. Sen onlara güven, çocuklarını gönder bakalım dışarıya. Senden daha çok sahip çıkarlar çocuklara. Sen mi çocuklara sahip çıktığını zannediyorsun. Köpek seni yer diye büyütürsen çocuk da çıkmaya korkar. Onlar senin de çocuklarının da düşmanı değiller. Dilleri senin gibi dönmüyor diye mi bunlar? Onlar bizden çok olsa aynısını yapsa bize beni anlamıyorsunuz lütfen yapmayın dersin. Onların hepsi masum sen ise zalimsin.” dedim. Ne diyorsun falan diyerek üzerime yürüdü. Birbirimize vurmasak da biraz itiştik. O esnada polisler geldi. Polisleri görünce durdu. Amirim bana hakaret ediyor, bir it öldü diye, dedi. Neyse ki polisler beni de dinledi. İkimizi de alıp götürdüler. İfadelerimizi verdik. İfademde de göreceksiniz ki bu köpek olma durumunu anlattım ama deli dediler. Ona da para cezası verdiler. Beni parayla mı korkutacaksınız diyor. Siz bunları görüp kararınızı verin Hâkim Bey.
Köpek olmam rüya mıydı gerçek miydi, bilmiyorum ama yataktan kalktığımda o yavru köpekleri de işkence edilmiş köpeği de gördüm. Deli değilim sadece empati yapabilen bir insanım. O köpeklerin dili yok diye suçlu onlar olamaz. Onları suçlu ilan edersek biz suçlu oluruz, insan olamayız. İnsanım diye geçinenler birbirlerine hakaret ederken “İt oğlu it. Köpek!” diye hakaret ediyor. Bu bile yanlış. Sevecen bir tavır gösteren birisine de “Köpek seniii.” diyorlar. Bu ikincisi hoş bir şey ama hakaret etmek için onların adını kullanmak yanlış. Onlar masum Hâkim Bey. Şu tarafta duran kişinin dili olduğu için haklı sayılamaz. Ortada bir can var ve o cana işkence edildi. Sonucunda öldü. Suçu dünyaya köpek olarak gelmesiyse bu yaratığın da suçu insani özelliklerle dünyaya gelmesidir. Bizlere verilen bu özellikleri kötüye kullanmamamız gerektiğini öğrenmemiş. Söyleyecek çok şey var ama anlayacak kimseyi bulamadığım için burada bitiyorum. Karar sizindir. Para cezası, bu suçundan onu pişman etmeyecek ve caydırmayacaktır. İnsan, hayvan, bitki gibi ayrım yerine hepimizin birer canlı olduğunu ve canların yanma gibi bir özelliği olduğunu ayrıca bu yanan canların kasıtlı yapılmasının da doğru olmadığını hatırlatmak isterim.