Uzun zamandır ertelediği şeyi yapmak üzereydi. Nasıl başlayacaktı bilmiyordu. Bilmemek, bilememek... Çok kullanır olmuştu bu kelimeyi. Zaten çoğu zaman da hiç fikri olmazdı. Düşünmekten bile bıkmıştı. Belki de o yüzden erteliyordu. Ertelemeyip yapmaya başladığı zaman ise çoğu zaman düşünmüyordu. Yine öyleydi işte. Hava kararmadan karar veremiyordu. Karar verdiğinde ise iyi mi oluyordu kötü mü, bilmiyordu. O beklemeyi seviyordu galiba. Kafasında yarattığı senaryolar ona yetiyordu. Buna alıştırmıştı kendini. O kadar alıştırmıştı ki kendini buna artık kendisi anlatır gibi değil de başka biri onu anlatıyor gibiydi. Bazı geceler hemen uyurdu da bazı geceler hiç gibi hissederdi kendini. Fazla melankolikti bu durum. Farkındaydı. Farkında olması yetmezdi ama. Nasıl anlatacağını, nasıl atlatacağını bilmiyordu. Ama ölüp gitse, bir araba çarpsa ya da yediği bir yemekten zehirlense kimse ağlamaz arkamdan diye düşünürdü. Annesini bile hayal edemezdi ağlarken. Kimsenin üzülmesini istemezdi, yanlış anlamayın lütfen ama o kadar da yaşamıştı. Otobüste ya da tramvayda yaşlılara, engellilere ve hamile kadınlara yer vermişti ya da misafirliğe gittiği evlerde ev sahibine yardım etmişti. Bu iyilikleri bir şey bekleyerek de yapmamıştı üstelik. Neden böyle olmuştu acaba? Çocukken bisikletiyle (o bile ona ait değildi) bir kadına çarpmıştı. Kadın çok büyük beddua mı etti ki? Kimseyi kandırmaya, durumu dramatize etmeye gerek yok. Ne yaptıysa kendisi yaptı. Kime kendini açabildi, kimi kendine yaklaştırdı? Psikoloğa gitse ve çocukluğuna inseler o çarptığı kadını bulurlar mıydı ki? Helallik istese, öpse ellerinden kaybolur mu bu güven sorunu? Issız adam tekrar çekilseydi bu sefer Cemal Hünal oynamaz bizim bu oynardı ve inanır mısınız karşısındakini sarma yerken öyle güzel terkederdi ki belki ilk Oscar bile gelirdi ülkeye. Ama o kendini Babam ve Oğlum gibi hissediyordu. "Açaydı kollarını gitme diyeydi gitmezdi o vakit."
Anlatsa sabaha kadar anlatırdı ama şans bu ya herkes uyku ilacını almıştı. Nasıl bir oyunun içine düştüyse etki de etmiyordu o ilaçlar ona. Her şey bir şekilde hallordu. En büyük dert onun değildi ama bazen yine o mühim gecelerde elle tutulacak bir şeylerim mi olsa derdi. Sonra vazgeçerdi. Daha ortada olmayan bir şeyden üç sayfa yazı çıkıyorsa bir de olsa defter yetişmezdi. Bir dursundu. Haberi var mıydı defter fiyatlarından.
Uzun lafın kısası çok uzun zamandır kendini "Tofaş İnsanları" gibi hissediyordu. Bu kelimeyi de arkadaşlarının ondan sıkılmaya başladığını düşündüğü için uydurduğu bir oyunda bulmuştu ama önemi yoktu. Yine yanlış anlamayın lütfen! Oyun çok önemliydi. Kelime de öyle. O önemli değildi. Yani çok uzun zaman önce bırakmıştı önemli olduğuna inanmayı ve hayatında ilk kez emindi kararından.