''Geldiler, üstünlük kurdular, dünyada hem kaygı hem de umut rüzgarları estirdiler, sonra da gittiler.'' Genellikle romanlarında okuyucuyu tarihsel yolculuklara çıkaran Amin Maalouf, bu sefer bizleri yarı ütopik bir evrene ışınlıyor. Daha önce okumuş olduğum deneme türündeki kitabı ''Uygarlıkların Batışı''nda günümüz dünyası, kontrol edilemez teknoloji ve güç savaşının olası felaket potansiyelleri gibi konuları inceleyen yazar, bu kitabında ise aynı temaları bir hikaye içerisinde bize sunuyor. Dünya nükleer bir felaketin arifesindedir. Mevcut teknoloji ve şartlar ise ya bu felaketin kaçınılmaz sonunu engelleyemeyecek ya da daha küçük ölçekli bir felaketle durumu en az hasarla durdurabilecektir. Tam da bu dönemde biz insanların binlerce yıl önce, Antik Yunan döneminde, bizim medeniyetimizden kopup kendi medeniyetini kurmuş, bilim ve teknolojide ve hatta ahlaki yargılarda bizden kıyaslanamayacak kadar ileri gitmiş bir grup yardıma gelir: Empedokles'in Dostları. Bizi kurtaracak ya da boyunduruk altına alacak olan, hiç tanımadığımız kardeşlerimiz. Artık dünya eskisi gibi değildir ve biz insanların bir karar vermesi gerekmektedir. Bu noktada bana öyle geliyor ki yazarın kendisi de bu konuda yalnızca tek bir düşüncenin savunucusu değil. Kendi içerisinde olayların ya da olguların birden fazla boyutu, sonucu olduğu kanısında ve bu farklı düşünceleri de farklı karakterler üzerinde bizimle paylaşıyor. Alec (temkinli, gözlemci, yarı geleneksel), Eve (öfkeli ve yenilik beklentili), Adrienne (meraklı), Moro (şüpheci ve eskiye sadık). Maalouf, bize olmayacak bir ihtimaller zinciri verirken, aslında yaşanan şeylerin tamamen kapıda her an hazırda bekleyen tehlikeler olduğunu bildiriyor. Savaş sempatizanı ve kan dökmeye hazır bir yöneticinin çok ölümcül bir nükleer bombayı kullanmaktan çekinmeyeceği gerçeği her an günümüzde var olan bir tehlike ya da insan olarak bizim sonumuzu getirecek temel şeyin ölüm değil de yine başka bir insan olduğunu düşünerek ölüme değil de kendi türümüze karşı korku, kin ve düşmanlık beslememiz ve dahası. Yazara katıldığım noktalar olmakla beraber katılmadığım yönler de mevcut. Olayları salt karamsar görmenin yararı yok ya da hayali kurtarıcılarımızın bizi aşağı bir tür haline getirme kaygısının fazlaca kibirli olduğunu düşünüyorum bazı noktalarda. Gurur duyduğumuz şeyler olmakla birlikte, fazlasıyla açgözlü, gücü elinde tutmak ve her an kendi türüne, doğaya ya da herhangi bir şeye saldırmak için tetikte bekleyen ve gözünü kırpmayan bir uygarlığın daha iyiye evrilmesi ve bu gücünü insanlığa faydalı şeylere yöneltmesi felaketten çok, yarar sağlar. Tabii ki söylediğim üzere yazar da bu konuda birçok farklı görüşe sahip. Bunu karakterlerden anlayabiliyoruz. Maalouf bizi yine bambaşka bir dünyaya, farklı sorgulamalara götürdü bu eserinde. İlgimi sürekli koruduğum ve okumaktan keyif aldığım bir romandı.